Hasan Eser / 30 Ağustos 2016 - Osmanlı Sultanı II. Mahmud, ‘İstemezük’ sloganı altında her şeye karşı gelmeyi kendilerine şiar edinen ‘Yeniçeri Ocağı’nı 1826’da lağvetti.
Yeniçeriler bundan 190 yıl önce fiziken yok edildi, ama yarattıkları zihniyet halen içimizde yaşıyor.
Modern dünyanın getirdiği yeniliklere ‘gavur icadıdır istemezük’ diyerek, çağdaşlaşmaya karşı çıkan Yeniçeri’nin genlerini taşıyan bir kısım zevat, ‘istemezük’ ruhunu yaşatmaya ısrarla devam ediyor.
Neo yeniçeriler, ‘Ulaşım Medeniyettir’ sözünün tezahürü olan Hava Limanı, Hızlı Tren, Otoyol, Liman ve Köprü gibi ülkemizi modern dünyaya entegre eden mega projelere sürekli karşı çıkmayı alışkanlık haline getirmişler bir kere…
Ee kolay değil, alışmış kudurmuştan beterdir.
Kendilerini tabulaştırmaya çalışan bu zevat, ota moka karışmayı matah bir şey sanıyor.
Misal hızlı trene karşı çıkan elitist bir dostuma soruyorum:
- Alternatif bir projeniz var mı?
- El cevap: Kara Trenimizi geri istiyoruz.
Ne diyeyim, ‘Allah akıl fikir versin!’ demekten başka bir söz gelmiyor aklıma…
El alem Ay’a neredeyse tarifeli sefer koyacak, bizimkiler hala kara tren peşinde…
Hal böyle olunca; ‘Yahu kara tren mi kaldı Allah aşkına, siz neyin kafasını yaşıyorsunuz böyle?’ demekten kendimi alamıyorum.
Neo Yeniçeriler, Asya ile Avrupa'yı üçüncü kez birleştiren, dünyanın en geniş köprüsü olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün yapım sürecinde de gösterdiler yüzlerini…
Gerçi hoş, sorun teşkil etmedi, onların ki Nasrettin Hoca’nın göle maya çalma misaliydi, ya tutarsa hesabı.
Evlerindeki karıncalardan kurtulmak için ilaç şirketlerine para ödeyen, haşere ile mücadele için belediyeleri sürekli telefon yağmuruna tutan, ancak diğer taraftan da Yavuz Selim Köprüsünün inşa edildiği bölgede ki börtü böceğin derdine düşen zevat, “Biz 3. köprüye de karşı çıkalım da adet yerini bulsun, en azından uyuzluk etmiş oluruz” dercesine bir tutum sergiledi, ama… Kervan yürüdü.
Gazi Mustafa Kemal’in hedef gösterdiği; muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı, rakı içmekle karıştıran bu zevat, Süleyman Demirel’in yaptırdığı Boğaziçi Köprüsü ile Turgut Özal’ın yaptırdığı Fatih Sultan Mehmet Köprüsüne de karşı çıkmıştı.
Eee şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptırdığı Yavuz Sultan Selim köprüsüne karşı çıkmamak olur mu?
Zira karşı çıkmamış olsalardı, kuvvetle muhtemel Tayyip Bey’in de hatırı kalırdı.
Ayrıca köprüye yapılan muhalefet sandığımızdan yumuşak çıktı.
Yalan mı?
Kaldı ki muhalefet durumdan vazife çıkarıp Zap suyuna 2. köprü yapımını da isteyebilirdi. İstemekle kalmayıp, bu köprüye ( Engin Ardıç'ın ifadesiyle) Kılıçdaroğlu'nun Türk Büyüğü Sandığı 'Parvus Efendi' ismini de önerebilirdi.
Neyse ki böyle bir şey istemediler, belki akıllarına gelse olabilirdi, artık iş işten geçti, hem hevesleri varsa 4. köprüye saklasınlar.
Bu arada farkında mısınız, bu ülkede taş üstüne taş koyan liderlerin tamamı sağ görüşlü!
Evet, haksızlık etmemek lazım, ‘dağdaki çobanın oyu ile benim oyum bir değil’ diye düşünen zihniyetin desteklediği görüş hiç iktidara gelemediği ve gelemeyeceği için, önceki satırda paylaştığımız anekdot kıstas sayılmaz.
Neyse; biz konumuza devam edelim.
İsterseniz bizim bu neo yeniçerilerin her nedense oldum olası örtüşmeyen eylem ve söylemlerine birlikte bakalım.
-Yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerinde genelde uçağı tercih ederler, ama yeni hava alanları yapılmasına karşı çıkarlar. Onlara göre sorun, hükümetin hava yolunu, halkın yolu haline getirmesidir. Hâlbuki ne gerek var öyle değil mi? Siz ne güzel rahat rahat uçuyordunuz burjuva semalarında, hay Allah şimdi nereden bindirdiler ki, bu göbeğini kaşıyan cahil insanları uçağa?
-İstanbul’un trafiğinden şikâyet ederler, ama trafiği rahatlatacak köprü projelerine itiraz etmekten de geri kalmazlar. Ah bu sağ iktidarlar yok mu, “kardeşim eskiden sayılı insanlarda vardı, şimdi herkesin otomobili var. Böyle şey olur mu, gariban garibanlığını bilmeli öyle değil mi?
-Kara tren isterler, bunu entellik sayarlar.
Öte yanda AVM'lere gitmek üzere bindikleri, Aliağa- İzmir güzergahındaki metronun da yavaşlığından şikayet ederler.
Ne dersiniz, bu kara tren sevdalıları; hayatlarında bir kez olsun günümüz kara treni olan banliyö trenine binmişler midir?
İzmir Çiğli’de yaşayan bir yakınım var, kendisi aslen Akhisarlıdır. Ay da bir de olsa, memleketine gider. Neyle gider biliyor musunuz? Sadece üç beş kuruş daha ucuza geldiği için banliyö treniyle. Son model spor arabalara binip, halkçı partide siyaset yapanlar acaba kaç defa binmişlerdir banliyö trenine?
-Cumhuriyet’in ilk on yılında yapılan birkaç yüz kilometrelik tren yollarına işaret ederek, ‘Demirağlarla ördük yurdu dört bir baştan’ diye övünürler. Biz de övünüyoruz elbet. Ancak binlerce kilometre otoyol yapan iktidarlara zinhar teşekkür etmezler. Etmedikleri gibi de itibarsızlaştırırlar.
Mesela duble yollar hakkında ne düşündüklerini soracak olursanız, cevapları hazırdır: “Canım ne var bunda var olan yolu ortadan ikiye böldüler, hem bunlar yapılması gereken işler.”
İnsan sormadan edemiyor değil mi, ideolojik söylemler üzerinden iktidara gelen bazı belediyeler, acaba yapabiliyorlar mı, yapmakla yükümlü oldukları, asli görevlerini?
Ah bu elitisler yok mu, ben bunların içinde, Foça’da büyüdüm.
Bunlar üzerine ne yapılacağını bildikleri halde, bir liralık arsalarını bin liraya satarlar, sonra meydana çıkıp, “Termik santrale karşıyız” diye bağırırlar.
İnternet yavaşladığı zaman hükümete söverler, ama yakın çevrelerinde baz istasyonu istemezler.
Rakı masalarında memleket kurtarırlar, ama yaşadıkları avuç içi kadar Foça’yı bir türlü olması gereken noktaya taşıyamazlar. (Foça’yı yönetemeyen memleketi yönetebilir mi?)
Halkçı olduklarını söylerler, ama hafta sonlarında İZBAN ile Foça’ya gelebilmeyi başaran insanlardan rahatsızlık duyarlar.
Mehmetçiği çok sevdiklerini söylerler, ama askerin hafta sonu çarşı iznine çıkmasını istemezler.
Kendilerini ‘Beyaz Türk’ olarak görürler, ama vatana işgal girişimi olduğunda bankadaki paralarını çekme, ya da marketten makarna stoklama derdine düşerler.
Lafa söze geldi mi, demokrasi havarisi kesilirler, ama demokrasiye müdahale girişiminde bulunan darbecileri ayakta alkışlarlar.
Sanırım Foça Belediyesi ile olan iyi ilişkilerine zarar gelmesin düşüncesiyle, yerel seçimlerde ‘vatan elden gidiyor, vatanı kurtarmak için AK Parti’ye oy vermeyin’ diye bağırırlar, genel seçimlerde ise kıllarını kıpırdatmazlar. (Vatanı kurtarmak size kaldıysa vay o vatanın haline…)
Velhasılıkelam bizim elitistler, her şeye karşı çıkma konusunda olduğu gibi zeytinyağı misali suyun üstüne çıkma yönünde de pek mahirdirler.
Ah ah bu halk böyle cahil olmasaydı, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan gibi sağ liderler bir gidip bin gelmeseydi, şu sağ partilerin kökü bir kurutulabilseydi, onlar ne güzel şimdi motorları maviliklere süreceklerdi.
Ancak ne yaptılarsa olmadı, olmuyor. Üzülmeyin ne demiş atalarımız? Sabırla koruk helva olur. (Laf aramızda, fıstıklısına da bayılırım)
GÜNÜN SÖZÜ: Halk kime oy vereceğini değil, kime oy vermeyeceğini iyi bilir.
YORUMLAR