Müzakerelerin ucu açık ve Rumların keyfine kalacak şekilde devam etmeyeceği artık kesinleşmeye başladı.
Müzakereler konusunda yaptırımcı etkileri olan siyasilerin söylediklerini dikkatle okuyorum, özellikle KKTC ve Türkiye’deki siyasiler ile Rum lider Anastasiadis ve görüşmecisi Mavroyannis’inkileri.
KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun’un, “Bizim her zaman kalıcı bir çözüme yönelik olarak dost elimiz Güney Kıbrıs’a doğru uzatılmış durumda. Ancak biz ilelebet Güney Kıbrıs ile bir çözüm olsun diye bekleyecek değiliz. 60 yıldır gayretlerin tamamı sonuçsuz kalmıştır. Üstelik de masa başında müzakere edilmesine ve bizden talep edilen fedakarlıklara olumlu yanıt verilmesine rağmen sonuçsuz kalmıştır. Haliyle KKTC olarak da sonsuza kadar tanınmamış ve müzakerelere mahkum edilmiş pozisyonda beklemeye artık niyetimiz yok. Bu noktada ana vatanımızla istişare içinde yeni modelleri elbette konuşmak durumundayız” sözleri 2018 Şubatından sonra Kıbrıs konusunda nelerin yaşanacağını ortaya koyuyor.
T.C. Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun TBMM Bütçe görüşmelerinde söylediği, “…. KKTC pasaportunun daha fazla ülkede geçerli olması için daha fazla ülkede, şehir de temsilcilik açılması için hep birlikte, iktidar, muhalefet çalışalım çünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin üzerindeki izolasyonların kalkması gerekiyor. Avrupa Birliği bu konuda da sözünde durmadı" sözleri de Türk tarafının Kıbrıs konusundaki yeni stratejisinin ipuçlarını veriyor.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da bu konuda aynı kapıya çıkan ifadeler kullanmakta. Rumlarla anlaşma yapmak için her tür fedakarlığa razı olan ve ödünler veren KKTC Cumhurbaşkanı tarafından 18 Kasım tarihinde dile getirilen “Müzakereler 50 yıl daha mevcut prosedürlerde devam edemeyecek… Sonuçsuz bir müzakere girdabının içine girmemek gerek. Bu konuda kararlıyız … Kıbrıs sorununun esası, Kıbrıs’ta yönetimi paylaşmama, Kıbrıslı Türkleri eşit görmeme, bizleri ele geçirdikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin içine yamalama arayışından kaynaklanan ve bu adayı Yunanistan’a bağlama girişimidir…” sözleri, müzakerelerin aynı formül ve düzende devam edemeyeceğinin göstergesi. Özetle “Kıbrıs konusu ve görüşmeler eskisi gibi olmayacak, yeni bir uygulamaya geçeceğiz” demeye getiriyor Akıncı.
Artık minareleri gözüken köyün neresi olduğu belli oldu. Kıbrıs sorununa çözüm konusu belli ki iki devletliliğe doğru dönüş yapmış durumda. Artık konuşulacak konu Rumların adeta empoze etmek istedikleri “Rum Üniter Devletinin kurulması” değil, adada iki devletin varlığının kabulü ve barış içinde yan yana yaşamalarının görüşmeleri olacak.
Anastasiadis’in burnunun büyüklüğünün ve Türklerle ortak bir devlet kurmak istememesinin, adanın resmi yollardan bölünmesine yol açtığının bilincindeler. Bu nedenle de Rumlarda küçük çapta bir paranoya başlamış durumda. Yarım asrı aşan bir süredir devam eden müzakerelerin, 1977 yılından bu yana süregeldiği şekilde devam etmeyeceğinin artık farkındalar ve uzatmaları oynamaya çalışıyorlar.
Zaten, Dünya üzerinde dengeler, Aralık ayından yaşanan gelişmelerle alt üst olmuş durumda. ABD Başkanı Trump’ın, Kudüs'ü İsrail'in resmi başkenti olarak tanıdığını ve Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınacağını açıklaması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ele geçirdiği bölgesel liderlik ve İslam Ülkelerini İİT çatısı altında toplamasının ucunun bir müddet sonra KKTC’ye de değeceği kesin. Ki, artık Başkan Trump’ın çıkışları ve BM Genel Kurulu'nda ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasını reddeden karar tasarısına destek verecek ülkeleri, yardımı kesmekle tehdit etmesi bence bardağı taşıran bir damla olacak. İlk darbeyi ABD dolarının, ikinci darbeyi de ABD’nin kendisinin siyasi olarak yiyeceği bence kaçınılmaz bir süreç. Neticede dünyayı, Kıbrıs’ı da etkileyecek bir kaos dönemi bekliyor… Hep birlikte göreceğiz.
Prof. Dr. Ata ATUN / KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
YORUMLAR