PROF. DR. İBRAHİM ORTAŞ

PROF. DR. İBRAHİM ORTAŞ

[email protected]

Rakı mı sahte, insanoğlu mu sahtekâr?

23 Aralık 2021 - 21:31

Rakı’nın Değil, İnsanın Sahtesi Öldürüyor

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Cukurova Üniversitesi, [email protected]

Türkiye Genelinde Sahte İçkiden Ölenlerin Sayısı 61'e Ulaştı

Son birkaç yıldır Türkiye’de yılbaşı öncesi piyasaya sürülen sahte içkiden çok sayıda insan yaşamını kaybetmektedir. Uzmanlar içkinin üzerimdeki vergilere beklenin üzerinde artması ile sahteye içkiye yönelim oluğu belirtiliyor. 10 Aralık 2021 tarihinden günümüze farklı şehirlerde 61 kişi sahte alkol kullanımı nedeniyle hayatını kaybederek sevdiklerinden, işinden ve evinden kopmuş oldular.

Piyasada satılan teknik alkol, çoğunlukla da etil alkol yerine daha ucuz olan metil alkol kullanarak içki yapımının yaygınlaştığı bilinmektedir. Eskiden çevre ülkelerde standartlara uygun olmayan sahte içki üretildiği ve ölümlerin oluğunu duyardık.

 Ucuz Ancak Sağlığa Zararlı Yiyecek ve İçeceklerden Uzak Durmak

Kim bilir her birinin ne tür bir gerekçesi vardı. Kimi kederden kimi keyiften içmiştir.

Kimsenin ne yiyip ne içeceğine karışacak de değilim. İnsan sağlığı için alkol kullanmayı öneremeyiz. Sosyalleşmek için, güzel bir etkinlikte sınırlı ve ölçüler içinde kişisel tercihe bağlı olarak kullanabilir. Genelde içtikten sonra yüzlerdeki maskeyi atıp gerçek iç dünyalarına erişince konuşmalardaki içtenlik, cesaretle aşkını ilan edebilenler, söylenmemişi söylemelerin söylenir olması de çok önemlidir. Ancak tabii kendi kendini kontrol edebilme sınırını aşmamak kaydı ile. Ancak yine de “rakı içen öldü de su içen ölmedi mi” söylemine istinaden adabına göre içmek, sosyalleşmek için tamam ancak sarhoş olmak için asla. Trafiği kilitlemek, sağa sola sataşmak, başkasını rahatsız etmek bilinçli yurttaşlara yakışmaz. Hele eğitimli kişilere hiç yakışmaz.

Ancak unutmayalım rakıcılar olmasa bu ülke her gün yüzlerce defa kurtuluşa kavuşur muydu? Her gece kaç barda meyhanede rakı sofrasında ülkemiz binlerce defa kurtuluyor. Onların da hakkını yememek lazım!” Geçenlerde Ankara’da yemek yerken arka masadaki tanıdık politikacı simalarında içinde olduğu grubun hararetli tartışması sonunda memleketin kurtulmadan bir başka geceye kaldığını gördük.

Türkiye’nin ve içinde bulunduğumuz bölgesel ağır iç ve dış sorunlar yanında sağlık sorunları da gittikçe ağırlaşıyor. Ancak sahte ve sağlığa zararlı gıda ve içecek üreten sahtekârların ucuza sattıkları ürünlerden uzak durmaları yararlarına olur.

Çoğunlukla insanlık yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunlardan dolayı maalesef erdemlilikten ve insani değerlerden çok uzaklaşma eğilimine girmiş görülüyorlar. Maalesef insanın içinde yaşadığı doğayı ve diğer canlıları ve insanı canlı olarak görmediği, bencil yaşam anlayışları sorunları sürekli katlamaktadır. Keşke insan yaşam amacını para ve başkasının sağlığı ve duyguları üzerine oturtmak yerine bencilik ve açgözlülükten uzak insanca yaşamayı öne alsa Dünya daha yaşanır olur. Sonuçta yaşamın temel amacı olan mutluluğa erişmek için tek başına değil, diğer insanlar ile birlikte üretmek ve paylaşmayı önemsemek gerekir.  Halen inadına bir arada insanca yaşamdan yana paylaşımcı inşaların ısrarcı tutumu umut veriyor.

Binlerce yıllık insanlık tarihinin öğrettiklerini uzun zamandır bilginler, filozoflar, şairler ve yazarların anlatımlarından edinilen ortak payda “sahte ve sahtekarlığa” başvurmaksızın içinde yaşadığımız dünyanın biyolojik ve sosyal gerçeklerine uygun sahici ve erdemli yaşamak olmalıdır. Üç kuruş daha çok kazanacağım, daha fazla güç sahibi olacağım diye değil, doğru düzgün, yetenek ve bilgimiz ölçüsünde çalışarak, kazanarak ve paylaşımcı yaklaşılma içinde yaşadığımız doğayı da koruyucu anlayışla bir arada yaşamayı hedeflesek daha iyi olmaz mı? Şu veya bu şekilde sahte ve sahtekarlığa benciliğe, narsistliğe başvurmadan da insanın karını doyar.

2005 yılında sahte içkiden çok sayıda insanın ölmesi üzerine aşağıdaki “Rakı mı sahte, insanoğlu mu sahtekâr? Rakı’nın Değil, İnsanın Sahtesi Öldürüyor” yazım günün önemine uygun oluğunu düşünerek yeniden bilginize sunmak istedim.

22 Aralık 2021, Adana 

Rakı mı sahte, insanoğlu mu sahtekâr?

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Cukurova Üniversitesi, [email protected]

Rakı’nın Değil, İnsanın Sahtesi Öldürüyor

Ana vatanı Irak olan ve Arapçası “arak” ve dilimizde rakı olan ve üzüm suyunun fermante edilmesi ve ardından da imbikleşmesi sonucu oluşturulan alkolü içki en az 3000 yıldır Ortadoğu ve Kafkaslarda üretilmektedir. “Sahte rakının” çok sayıda akşamcı vatandaşın ölümüne neden olması ile birlikte sahte olan ve sahtekârlık ile ilgili alt beynimizdeki birçok kavram birden bire su yüzüne çıkmaya başladı. Sahte rakı, sahte ilaç, sahte para, altının sahtesi, sahte antika eşya, sahte fatura, sahte paravan şirket, kimi zaman sahte, kimi zaman sahtekâr doktor, sahtekâr hoca, sahtekâr bankacı… Sahte ve sahtekâr Mercedes’le dilenciler, sendikacılar, yöneticiler… Tabii bir de sahte pehlivanlar var. Rivayete göre Bush yönetimi de sahte belgelerle Irak’ta gizli nükleer silah var diye Irak’ı işgal etmesi sonucu bugün milyonlarca insan acı çekmektedirler.

Murat Belge 6 Mart 2005 tarihli Radikal gazetesindeki “Rakıdan girip lafa..” adlı köşe yazısında taklit veya “sahtesini yapma” işinin nesnel dünyanın ürünlerini üretmekle kalmadığını belirtiyor. Ve manevi alanlarda da sahtelerin üretildiğini belirtiyor. Diyor ki Sayın Belge, “profesör’ün, yazarın, düşünürün de sahtesini yaratmış bulunmaktayız”. Tabii sık sık duyduğumuz gibi sahte solcu, sahte dinci, sahte demokrat, sahte hoca, sahte hacı, sahte doktor, sahte dost… devam edip gidiyor. Asıl sorunlu olan, kanımca insanın sahtekârıdır.

Sahte Aslının Zıddı Değil, Maskelenmiş Olandır

Biyoteknolojideki klonlama çalışması ile ilk Doly koyunu çoğaltılırken insanların aklına ilk gelen insanın kopyası yapılır mı? yani sahtesi üretilir mi? O zaman benim cevabım evet ancak kopya insandan değil kopya insanı sahtekârlaştırmaktan korunmamızın daha doğru olacağını düşündüm. Hepimiz biyolojik yoldan kopyalanma sonucu dünyaya geliyoruz ancak içinde yaşadığımız dünya bizi farklılaştırıyor. Büyüdükçe aldığımız eğitim ve çevrenin etkisi ile bir yaşam veya yol haritası çizebiliyoruz. Ancak maalesef ülkemizde verilen eğitim insanımızın erken dönemde uyanık bir vatandaş olmasını, karşılaştığı sorunların üstesinden gelmeyi ve çağını anlamasını sağlamadığı için birçok sorun yaşamaktadırlar.

Doly sahte olmadığı gibi rakı da sahte değildi, sadece ikincisi öldürücüydü. Yaratıcısı da sahtekâr bir insanoğlu. Sahte kelimesi aslına uygun olmayanı veya aslının tersi, yani esasın zıttı gibi algılansa da aslında “aslı başka olan” anlamına geliyor. Yani “sahte” aslına göre belirlenmeyip “aslı adından başka olan” anlamına geliyor.

İçtikten sonra yüzündeki maskeyi atıp gerçeği konuşanlar, aşkını ilan edebilenler, söylenmemiş olanı söyleyebilenler, bir tür psikanalitik deşifre de çok önemlidir. Tabii kendine ve çevresine zarar vermemek kaydı ile. Ancak yine de “rakı içen öldü de su içen ölmedi mi” söylemine istinaden adabına göre içmek tamam, ancak sarhoş olmak için değil. Hele, trafiği kilitlemek, sağa sola sataşmak, başkasını rahatsız etmek bilinçli yurttaşlara yakışmaz. Özellikle eğitimli kişilere hiç yakışmaz.

Aslında psikologlar derler ki herkesin bir gerçek yüzü vardır bir de maskesi. Ancak bir maskeye razıyız da bazılarının bir kaç maskesi bulunmaktadır. Bir arkadaşım kapısına “maskeni çıkar da içeri gir” yazdırmış. Tabii hepimizin doğal olarak çekingenlikleri var, bazı konularda söylenmemesi gereken sözler var, bizim bilip de başkasının bilmemesini bildiğimiz konuları söylememek önemli. Ancak, çok maskelilik veya bizim bilerek bazı şeyleri gizleyip kendimize ters düşmemiz, kendimize yabancılaşmamız insanın sahtesini ortaya çıkarmaktadır. Hani derler ya oturunca mangalda kül bırakmaz, sizin ile birlikte her konuya evet der, vatan millet için en hamasi nutukları o atar, ancak hayatın gerçeklerine gelince, gerçek yaşamda çok da söz verdiği gibi olmadığını gördüğümüz çok sayıda kişi ile karşılaşırız. İnsanın sahtesi yani sahtekâr ciddi sorundur. Yapılan sahte işler insanın birbirini küçük çıkarları için kandırmasıdır. Belki de bunlardan en acısı da sahte dost yarasıdır. Kurşun yarası geçer de dost yarası geçmez, insanın birbirine kazık atması, birbirinin sırtına basarak bir yerlere gelmesi ve ardından riyakârlık yapıp sırtını dönmesi ise hiç affedilmiyor.  Herkes bir şekilde Amerikalılaşmaktan şikâyetçi ancak ondan da kopamıyor. Aynı kişiler bilmezler ki bir başkası da kendisini aynı değerler uğruna kazıklamaktadır.

Mutluluk ve Menfaat İlişkileri

İnsanlar mutluluğu doğada ve estetikte değil bireysel menfaat ilişkilerinde aramaya başladı. Çıkış kapısı bulamayan, yaşam bilinci konusunda yeterli derinliğe sahip olmayan yurttaşlar, kolay yoldan para kazanmayı ve köşeyi dönmeyi neredeyse ilke haline getirmişlerdir. Bütün bunların sonucu birçok yurttaşımız, vergi vermekten kaçınıyor, yalan yanlış beyanda bulunuyor, akla hayale gelmeyecek işlere girişiyor. Söz konusu kişiler kendilerine göre yaşamdan zevk almaya çalışan insanları kendi küçük çıkarları uğruna zehirlemektedirler. İnsanlar arasındaki gelir dağılımının açılması, az çalışarak para kazanması, başkasının sırtından para kazanması belki uzun zamandır vardı ancak son yüz yılda hızla tırmanışa geçti.

Bunda uygulanan siyasi modellerin de büyük payı bulunmaktadır. Geçen yüzyılda loto-toto, milli piyango, altılı ganyan bir bütün olarak insanların yaşamlarını şansa bağlamasına, büyük paralar kazanmaya itmiştir. Ancak kazanca yorularak değil, kolay yoldan ulaşarak. Bu süreç beraberinde kalpazanlığı da doğurmuştur. 1980 sonrası “para kazan da nasıl kazanırsan kazan” anlayışı gençlikte bireysel ve bencil bir anlayış doğurdu. “Para eşittir mutluluk” neredeyse bir yasa haline getirildi. Bugün toplumun her kesiminde artan rüşvet, yolsuzluk, kapkaç, hortumculuk hepsi belirli bir aşamadan sonra oluşmuştur. Birlikte eşit koşullarda yaşamak yerine birbirimize çelme takmak, birbirimizi kandırmak, arkadaşımızdan, dostumuzdan daha önde olma duygusu yaratılmış oldu. Kamu anlayışı yerine, özel teşebbüs anlayışı benimsenmiştir.

Tekel Bağımsızlığımızın Sembolüdür

Son yıllarda başlayan özelleştirme furyası ile devlete önemli derecede gelir getiren işletmeler özelleştirilmişlerdir. Tekel, ülkemizin kurtuluş savaşı ve milli mücadelesi sırasında doğmuş ve bugüne kadar ülkenin en karlı kuruluşu idi. Osmanlı döneminin tarım konusundaki çıkmazlarından olan tütündeki Reji İdaresi’ne, 4 Mart 1925’de kurduğu TEKEL idaresi ile son verilir. Tekel ülkemizin milli tarım politikasının oluşmasında ilktir.  Tekel’in kuruluşu ile devlet ve halk hem bir boyunduruktan hem de bir ayıptan kurtarılmış oldu.

 Tekelin son günlerde özelleştirilmesi ile birlikte piyasada adı sanı duyulmamış çok sayıda rakı markası dolaşmaya başladı. Bunlardan hangisi gerçek hangisi sahte anlaşılamadı. Ayrıca dünyadaki eşdeğerleri ile karşılaştırıldığında ülkemizdeki vergilerin yüksekliğini bahane eden ve vergi vermek istemeyen, kolay yoldan geçinmek isteyen kalpazanlar sahte üretime geçerek karlarına kar katmayı hedeflemişlerdir.

 Rakı İçerek Ölenlerin Hesabını Kim Verecek?

Sahte rakı içilmesi sonucu onlarca hayatını kaybeden insanın ölüm sorumluluğu kimin? Rakıyı üreten kalpazanlar mı? Yoksa ülkeyi bu duruma getiren siyasi irade mi? Son 25 yıldır KİT’lerin pek çoğu zarar etmediği halde özelleştirme modası adına kelepir fiyatına elden çıkarılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin en karlı kuruluşu olan Tekel neden özelleştiriliyor? Neden tütün ve şeker pancarı ekim alanları dış baskılar sonucu daraltılıyor ve devlet desteği kaldırılıyor? Özel ve özerk kuruluşlar olacak, özel teşebbüs iş de yapacak ancak etik değerleri de korumak zorundayız. Bunun için de hukuk devleti normları içinde bazı kuralların kesintisiz işletilmesi gerekir. Uzun zamandır özelleşme anlayışının topluma hizmet etmeyeceği, vatandaşı daha da perişan edeceği söylenmektedir. Maalesef Tekel özelleştirmesinin birinci gününde bunlar yaşanıyorsa yarın Allah bilir neler yaşanır. Korkarım yarın sağlık ve diğer alanlarda daha ne tür istenmeyen olaylar yaşanacaktır.

Tabii dün de kaçak içki üretimi yapılıyordu, belki de bu nedenle ölenler olmuştur. Ancak bu sefer açıkçası bir otorite boşluğu ve zafiyeti görülmektedir. Her yönü ile örgütlenmemiş ve kurumsallaşmamış toplum yapımızda adalet ve hukuk işlevsiz kalmaktadır. Maalesef ülkemiz ciddi bir hukuk devleti örneği vermediği için çok sayıda sahtekârın cesaretlendirilmesi ve ortalığa hakim olmasına yol açmaktadır.

Sorun Metil Alkolde Değil, Sahtekârlıkta

Bugün dünyadaki milyonlarca canlı arasında yeryüzünü gücü ve kullandığı teknoloji oranında kontrol edebilen tek varlık insandır. İnsanın yaptığı nesneler zararlı olabilir. Ancak sonuçta bunu yapan insan. Nesneyi ne amaçla ve nasıl kullandığınıza bağlıdır. Keskin bir bıçak ameliyat için kullanılırsa can kurtarır, ancak birini canına başka bir amaçla saplarsan can alır. Metil alkolü insana içirirseniz can alır, ancak bir nesneyi korumak için veya bir kimyasal deneyde kullanırsanız can kurtarırsınız.

Bu anlamda, rakının sahtesi değil önemli olan rakının sahtesini yapan insanın bu bilince ulaşarak sahtesi yerine gerçeğe yönelmesidir. Yoksa bugün rakının sahtesini raflardan toplarsınız olur biter ancak yarın bir başka sahte üretim daha çıkar karşımıza. İnsanın insan olarak doğadan, canlıdan ve insandan yana içtenlikli davranması asıl önemli konudur. İnsanın karşısındakini de insan gibi görmesi ve değer vermesidir. İnsanı insan yapan değerleri doğru işletmesidir.

Sahtekârlığın değil, gerçek dostluğun; sahtekârlığın değil dürüstlüğün hakim olması dileğiyle. Bu bilince erişmek dileği ile. Küresel ticaretin onda dokuzunun yalandan oluşmaması dileğiyle.

10/03/2005 Adana

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar