2005 yılından sonra Ortadoğu'da ABD ve İsrail tarafından bilinçli bir şekilde başlatılan kaos süreci sonrasında yaşanan Arap Baharı (Büyük Ortadoğu Projesi), Batı'nın özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ile İngiltere’nin önüne mülteci sorunu ve göç dalgası olarak geri döndü.
Ortadoğu'da sorun sürdükçe mülteci sorunu da artarak devam edecektir.
2035 yılından sonra daha da kötüleşecek; iklim krizi ve kuraklık mülteci hareketlerini daha da artıracaktır.
Özellikle ABD Başkanı Trump’ın Filistinliler üzerinde uygulamayı düşündüğü tehcir emelleri insanlık adına bir utançtır.
Yaşanan ekonomik kriz ve Avrupa'da belli sektörlerin Çin’in rekabetine dayanamaması nedeniyle artan yaşam maliyetleri, mülteciler üzerinde keskinleşen milliyetçi tepkileri daha da artıracaktır.
Fransa ve Almanya'da artan milliyetçilik rüzgârları Batı demokrasilerini olumsuz etkileyecektir.
Kaos ortamında insanlarda güvende olma duygusunun artması, devletin müdahale alanını daha da artırırken bazı özgürlükler kısıtlanabilmektedir.
Evet, Avrupa İkinci Dünya Savaşı öncesi diktatör yönetimlere fırsat vermesinin bedelini çok büyük bir savaş ile ödemişti.
Avrupa 1990’lara kadar Sovyetler Birliği tarafından âdeta ikiye bölünmüştü.
Elbette gelişen sosyal medya, yaşam alışkanlıklarının değişmesi, sermaye ve bilgi konusundaki küreselleşme, bu tip diktatörlüklerin bir daha yeşermesine izin vermeyecektir.
Ancak Batı ülkelerinde, başta ABD olmak üzere, bir içe kapanma, milliyetçilik rüzgârlarının artması ve mültecilere karşı daha katı bir tutum geliştirme eğilimleri artıyor.
Bu merkezileşme, bir nebze de olsa otoriterleşme diyeceğimiz eğilim, bizim ülkemizi de fazlasıyla etkileyecektir.
Stratejik bir tehdit altında bulunan Türkiye'de de önümüzdeki günlerde güvenlik endişesi daha da artacaktır.
Bu, siyasete de yansıyacak; siyasi arena sert kavgalara ve rekabete sahne olacaktır.
Elbette bu durum kalıcı mı geçici mi olacaktır bilinmez ama bu sürecin ben umulandan daha uzun süreceğini tahmin ediyorum.
RIDVAN KARAPEHLİVAN
YORUMLAR