Osmanlı döneminde yaşayan Kırımlı siyaset sosyoloğu Yusuf Akçura tarafından kaleme alınan Üç Tarz-ı Siyaset kitabında, Osmanlı Devleti’ne hâkim olan siyasi ideolojiler Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük olarak ele alınmıştır.
1904 yılında Kahire’de önce gazete makalesi olarak yayımlanan, daha sonra kitap hâline getirilen bu önemli eserde Osmanlıcılık, Tanzimat Dönemi’ni; İslamcılık ise II. Abdülhamit dönemini anlatmaktadır.Türkçülük ise daha sonra iktidara gelecek olan İttihat ve Terakki döneminde uygulanmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet döneminde Osmanlıcılık ideolojisi yok olurken, Türkçülük Batılılaşma ile; İslamcılık ise tek başına devam etmiştir.
1960’lı yıllara kadar Cumhuriyet seçkinleri tarafından baskılanan siyasal İslamcılık ideolojisi, Menderes ve DP döneminde yeşermeye başlamıştır. Menderes’in iktidara gelmesinde Arapça ezana dönüş ve okullara zorunlu din dersi koyulacağı vaatleri çok etkili olmuştur. Celal Bayar yüzünden Demokrat Parti'ye mesafeli duran mütedeyyin kesim, Menderes’e büyük destek vermiştir.
1952 yılında Vatan gazetesi yazarı Mehmet Emin Yalman’ın, siyasal İslam taraftarı olduğu iddia edilen Hüseyin Üzmez tarafından öldürülmesi, Demokrat Partinin “siyasal İslam” ile bağlarını gevşetmesine neden olmuş ve bu sürecin 1958 yılına kadar sürmesiyle birlikte Atatürk’ü Koruma Kanunu da yine bu dönemde Menderes ve partisi tarafından çıkarılmıştır.
Siyasal İslam hareketi, 1960 darbesinden sonra kurulan Adalet Partisi ve Demirel ile bir dönem birlikte hareket etmeye çalışsa da beklediği sonucu alamamıştır.
Bunun üzerine Siyasal İslamcı kanat, o dönemde Nakşi geleneğinin önemli isimlerinden biri olan İskender Paşa Camii İmamı Mehmet Zahid Kotku’nun tavsiyesiyle harekete geçti.
1969 seçimlerinde Adalet Partisi’nden, Demirel’in vetosu nedeniyle milletvekili adayı olamayan Necmettin Erbakan, Konya’dan rekor oyla bağımsız milletvekili seçildi.
Ardından, 26 Ocak 1970’te 17 arkadaşıyla birlikte, sonradan adı Milli Selamet Partisi olacak ve ülkemizde “ilk Siyasal İslamcı Parti” olarak nitelendirilebilecek Milli Nizam Partisi’ni kurdu.
1971’deki 12 Mart Muhtırası sonucunda kapatılan MNP, o dönemde Almanya’ya giden Erbakan’ın ülkeye dönüşünden sonra, Milli Selamet Partisi adıyla siyasi yaşamda yeniden yer aldı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında CHP ile koalisyon kuran MSP, daha sonra 1975 ve 1977 yıllarında kurulan MC koalisyon hükümetlerinde de yer aldı.
1980 yılında tüm partiler gibi MSP de askerler tarafından kapatıldı. Erbakan da diğer siyasi liderler gibi 1987 referandumuna kadar siyasi yasaklıydı.
1987 yılında, daha sonra adı Fazilet ve Saadet olacak Refah Partisi ile siyasete dönen Erbakan, 1991 seçimlerinde Alparslan Türkeş’in Milliyetçi Çalışma Partisi ve Aykut Edibali’nin Islahatçı Demokrasi Partisi ile seçim ittifakı yaparak yüzde 17’ye yakın oy alıp 62 milletvekilliği kazandı.
1994 yerel seçimlerinde adeta patlama yapan Refah Partisi, il genel meclis üyeliği bazında oylarını yüzde 19’a çıkararak İstanbul ve Ankara ile birlikte birçok belediye başkanlığını kazandı.
1970’li yıllarda AB’ye karşı ortak İslam Birliği, ağır sanayi hamlesi ve manevi kalkınma gibi sloganlarla siyaset yapan Erbakan, bu kez ülkemizde kentleşmenin getirdiği ağır yoksulluk altında ezilen insanlar için “Adil Düzen” parolası ile yola çıktı.
Ve Sosyal Demokratların elinde olan Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok belediyeyi kazandı.
Malum, 1995 genel seçimlerinde birinci parti olan Refah Partisi, ilk önce ANAP ile koalisyon kurmak istedi. Mesut Yılmaz, asker baskısı ile işten cayınca, Çiller’in liderliğindeki Doğru Yol Partisi ile Refah-Yol Koalisyonu oluşturuldu. Bu koalisyon uzun sürmedi. 28 Şubat darbesi ile Erbakan, Başbakanlıktan istifa ettirildi. Partisi kapatıldı, kendisi yine siyasi yasaklı konumuna düştü.
Erbakan’dan sonra kurulan Fazilet Partisi’nin başına yakın arkadaşı Recai Kutan getirildi.
2001 yılında, partide yenilikçi denilen bir kanat ve başını Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın çektiği bir hareket, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu.
2001 yılı 14 Ağustos’unda kurulan parti, yaklaşık 14 ay sonra yapılan genel seçimlerde yüzde 35’e yakın oy alarak iktidar oldu.
Elbette, bu iktidara gelişte Erdoğan ve arkadaşlarının o zaman ısrarla verdiği “gömlek değiştirdik” diye siyasi yaşamımızda hatırlanan ılımlı mesajlar çok önemli oldu. AK Parti’yi geniş kitlelerle buluşturdu. İlk kabinesinde merkez sağdan önemli isimlere yer veren Erdoğan, 2003 Mart ayından Siirt’te yapılan ara seçimlerden sonra meclise girerek Başbakan oldu ve merkez sağdayız mesajını hep vererek partisini “muhafazakâr demokrat” bir parti olarak tanımladı.
Elbette, ülkemizde önce 1994 yerel, sonra 1995 genel ve 2002 genel seçimlerinde başarılı olan Refah ve AK Parti'nin iktidar olmasında birçok sosyolojik, ekonomik ve siyasal neden vardır.
Bunları hepimiz az çok biliyoruz: 1990'lı yıllarda hızla artan kentleşme, bu kentlerdeki yoksulluk ve Refah Partisi'nin disiplinli çalışması, bugüne kadar gelmesinde etkili olmuştur.
2002'de Erdoğan’ın başarısında, kişisel becerisinin yanı sıra 2001'deki ekonomik kriz ve merkez sağdaki ANAP ile DYP'nin tükenmişlikleri de önemli rol oynamıştır.
2003 yılından 2018 yılına kadar düşük enflasyon, düşük kur ile yüksek büyüme sağlayan Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarını kesintisiz ve tek başına sürdürmüştür.
Ayrıca yapılan altyapı yatırımları, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, geniş kesimlere uzanan sosyal yardımlar ve belediyeler aracılığıyla verilen yerel hizmetler, bu sürecin önemli etkenlerindendir.
Bunun dışında, 1976'da Carter'ın ABD Başkanı olması ile başlayan, o zamanın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski'nin ortaya attığı ve SSCB'yi yeşil kuşak denilen İslami ülkeler ile çevreleme projesi, 1980 darbesi ile Türkiye'de de kabul görmüştür.
ABD'nin SSCB'ye karşı ürettiği Yeşil Kuşak projesi, Türkiye'de Ilımlı İslam'ın gelişmesinde önemli bir motivasyon kaynağı oluşturmuştur.
Ayrıca, 1996 yılında siyaset bilimci Huntington tarafından kaleme alınan "Medeniyetler Çatışması" adlı kitaptaki görüşler, özellikle "dünyada artık savaşlar ve kutuplaşmalar ideolojik temelli değil, medeniyet eksenli olacaktır" argümanı ile ülkemiz hakkında yaptığı ve çoğunluğu Cumhuriyetin ilk yılları ile Atatürk dönemini kapsayan tespitler, Batı ve ABD çevrelerinde etkili olmuştur.
Türkiye'nin yerinin Batı medeniyeti değil de İslam Dünyası olduğunun vurgulanması, Türkiye'de siyasal İslam'ın elini bir hayli güçlendirmiştir.
Huntington, Türkiye’ye bu kitapta önemli bir yer ayırmıştır. Huntington, Türkiye ile ilgili tezinde kısaca; Atatürk dönemi ve sonra gelen Cumhuriyetçi kadroların ülkeyi Batı medeniyetinin bir parçası yapmayı hedeflediğini, fakat bu geçmiş mirasın reddinin Türkiye’yi aynen Rusya gibi “kararsız ülke” (torn country) haline getirdiğini söyler.
Bu tezlerin Batılı aydınlar ve yönetici elitinin gözünde abartılı bir şekilde değer bulması, Türkiye’nin Batı’nın bir parçası olamaz fikrini güçlendirmiştir.
Onların gözünde “Ilımlı İslam” modelini uygulayabilecek siyasiler ve kadroları daha muteber hale getirmiştir.
Türkiye’de siyasal İslam’ın yükselişinde elbette hem iç olayları hem de dışarıda yaşanan gelişmeleri bir arada değerlendirmek gerekmektedir.
RIDVAN KARAPEHLİVAN
YORUMLAR