RIDVAN KARAPEHLİVAN

RIDVAN KARAPEHLİVAN

Bakırçay Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Tarihin ışığında Sultan 2. Abdülhamit

06 Ocak 2024 - 00:14

19 Ocak 2024 tarihi, Osmanlı Hanedanı’nın 34. Padişahı Sultan 2. Abdülhamit’in 105. ölüm yıldönümüdür.

Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlı Devleti’nin başında en uzun süre kalan (33 yıl) bir hükümdardı.

Özellikle son dönemde hakkında çok daha fazla konuşulan ve ilk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hakkında dönem dizisi çekilen Sultan Abdülhamit, Osmanlı Devleti’nin hakkında en çok konuşulan ve tartışılan bir padişahıdır.

Hakkında çok şey yazılıp çizilen Abdülhamit iki tarafça da aşırı övgü ve aşırı yergiye mahsus kalmış bir padişahtır.

Tarihçi Yazar Mustafa Armağan’ın biyografi niteliğindeki kitabının adı “Sultan 2. Abdülhamit Kızıl Sultan mı Ulu Hakan mı?” adını taşıyordu.

Şüphesiz! Tarih bu kadar kesin ve net çizgiler ile okunamaz-ki tarihte gri ve tartışmaya açık alanlar çoktur-

31 Ağustos 1876 yılında 34 yaşındayken Osmanlı tahtına çıkan Sultan Abdülhamit, pek çok padişah gibi kendinden öncekilerin başına gelenlerden etkilenmiştir. 

Abdülaziz ve V. Murat’ın tahttan indirilmeleri ve Murat'ın şaibeli ölümü de kendisini fazlasıyla etkilemiştir. Bu iki sultanın şaibeli ölümleri, Abdülhamit’in yaşantısını ve kişiliğini çok etkilemekle beraber onu kuşkucu bir kişi haline getirmiştir.

Her an tahtan bir darbe ile indirileceği endişesi, Abdülhamit’in 33 yıllık padişahlık süresince izlerini taşımıştır.

Abdülhamit meşrutiyeti ilan edip parlamentoyu açma ve bir anayasa ilan etme şartı ile Jön Türkler’in desteği ile tahta çıktıysa da bir yıl sonra verdiği tüm sözleri unutmuş ve kurduğu baskı rejimiyle 30 yıl boyunca hüküm sürmüştür.

Elbet bu rejim neticesinde başta Jön Türkler olmak üzere birçok aydın Avrupa’ya, özelikle de Fransa’ya kaçmış ve orada Abdülhamit’e karşı yine Abdülhamit’in kontrol ettiği bir şekilde mücadele etmiştir. 

Onun döneminde çok önemli siyasi olaylar olmuştur.

Hızlı bir dağılma sürecine giren İmparatorluk için alınan hiçbir önlem de işe yaramamıştır.

Peki, Osmanlı’nın “en çok toprak kaybettiği” iddia edilen bu sürece nasıl gelinmiştir?

Aslında bu süreç her ne kadar 19. yüzyılda hızlansa da sürecin evveliyatı ta 16. yüzyıla dayanmaktadır. 

Kanuni’nin oğlu 2. Selim, Sarı Selim de denilen Padişah döneminde Osmanlı Hanedanı’nın ülke yönetimindeki gücü gerilemeye başlamıştır.

Osmanlı, 16. yüzyıl sonlarından itibaren aşağıdaki nedenler ile zayıflamaya başlamıştır ve o nedenler şöyle sıralanabilir:

Coğrafi keşiflerle para politikasının darbe görmesiyle başlayan enflasyon, Dünya ticaret yollarının orta Asya’dan Atlantik’e kayması, Avrupa’da yaşanan gelişmelere kapalı kalınması...

Yapılan birçok ıslahat hareketlerine rağmen her geçen gün İmparatorluğun kan kaybetmesine neden olmuştur.  

Ayrıca sanayileşmeme ve kol gücüne dayalı yerel üretimin çökmesi Osmanlı’yı Avrupa'nın açık pazarı haline getirdiği gibi bir taraftan sömürgecilik de Kuzey Afrika’daki tüm topraklarının kaybına neden olmuştur.

Bu gelişmelere baktığımız zaman 2. Abdülhamit tahta geçtiğinde Osmanlı artık son demlerini çoktan yaşamaya başlamıştır.

Ama çok ilginç olan bir dönem ile de Abdülhamit rejiminde karşı karşıya kalınmıştır.

Baskıcı rejime rağmen Osmanlı’da yazarçizer, gazeteci taifesi çoğalmış. İlk bilim tarihçileri yetişmiş, evrim teorisi bile gazete ve dergilerde aylarca tartışılmıştır. 

Osmanlı, Batılılaşma yolunda üçüncü büyük adımını atmış.  (İlki lale devri, ikincisi de Tanzimat’tır ) ve diğer ikisini gölgede bırakmıştır. 

İmparatorluk bir taraftan çökerken ne ilginçtir ki Abdülhamid döneminde hızla modern bir devlet olma yolunda önemli adımlar da atmıştır.

Fakat Abdülhamid’in bir tarafı vardır ki takdire şayandır; bu da eğitim konusunda yaptığı atılımlardır.  

İlk kez İmparatorlukta oldukça iyi bir eğitim ağı oluşturmuş ve dönemine göre oldukça kaliteli bir müfredat uygulanmış…

Kız ve erkek muallim- muallime okulları, hemşirelik okulları, baytar mektepleri, tıp ve hukuk fakülteleri yabancı dil çeviri mektepleri, (filoloji okulları) ziraat mektepleri açılmış.  Ve bu coğrafyanın tarihinde hiçbir zaman göremeyeceği “İstanbul Kuşağı” denilen çok iyi eğitim görmüş, beyefendi ahlak değeri yüksek bir kuşak yetişmiştir.  

Eğer bu kuşak Balkan Savaşları ve l. Dünya Savaşı’nda harcanmasaydı, bu gün bu ülkenin durumu çok farklı olabilirdi.

Tabii 2. Meşrutiyet ile İttihatçılar tarafından tahtan indirilen Abdülhamit’in ömür boyunca korktuğu başına gelmiş. Bir darbe ile görevden alınıp Selanik’e sürgüne yollanmıştır.

Elbette Türk ve Osmanlı tarihinin en tartışmalı siyasi figürlerinden biri de İttihatçılar olmuştur.

Her ne kadar Sultan Abdülhamit’in bunca yaptığı modernleşme çabalarına rağmen her an tahtan indirileceği korkusu ülkenin kaderini de olumsuz etkilemiştir.

Yönetimi 2. Meşrutiyet ile ele geçiren İttihatçı kadrolar ülkeyi çok yanlış savaşlara sokarak Osmanlı Devleti’nin kısa sürede sonunu getirmiştir.

Bu ülke 100 yıldır ittihatçı zihniyetin sıkıntısını fazlasıyla çekmiştir.

Sultan 2. Abdülhamit “ne ulu hakan ne de kızıl sultandır.”

Dönemi ile kabullenip öyle değerlendirilmesi gereken bir padişahtır.

Ama Osmanlı’nın gerileme ve çöküş döneminde devleti gerçek manada yönetmeyi beceren, Sultan 4. Murat ile birlikte iki padişahtan biridir.

RIDVAN KARAPEHLİVAN

YORUMLAR

  • 0 Yorum