Kılıçdaroğlu, en azından ilk turda mutlak yenilginin kabul edilmesi ve kısmen sindirilmesi sonrasında alışmış olduğumuzun aksine kitlenin karşısına “tek” çıktı.
Ve bu sefer “ben” dedi…
"Buradayım be buradayım” diye başlayan teatral gösteri sanki o güven duyulan, beklenen kurtarıcıyı muştuluyordu. Oysa kendisine oy veren seçmen dâhil çoğunluk için yaşattığı hissiyat tam tersiydi.
“Bu-ra-da-yım” diyordu kendileri!
Masadan kalkıp tekrar oturan Meral Akşener bir yana, CHP seçmeninin bizzat kendisi için bile sorun, Kılıçdaroğlu’nun olmaması gerektiği halde burada olması değil miydi zaten?
CHP seçmeni kendi hissiyatını neden yeterince önemsemedi? Oysa Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş alternatifleri adaylık süresince konuşulmuş ve Kılıçdaroğlu’na karşı desteklenmişti.
Sandığa giderken ki bu ikircikli halin karşı taraf için Erdoğan’ı alternatifsiz bıraktığını neden düşünmek istemediler?
Altı artı bir masanın toplama hesabına mı güvendiler…
O masada 40’a yakın milletvekili koltuğu söğüşlemesine rağmen toplama işlemi içerisinde etkisiz eleman olarak kalan parti başkanları vardı…
O masanın artılarının yanında fazlaca eksileri vardı…
O masa gizli sıfırları ve gizli eksileriyle artarken eksilen bir masaydı.
Liderlik vasfı taşımayan liderlerini defalarca seçim kaybetmiş olmasına rağmen değiştirememişken ülkenin liderini değiştireceğini zanneden CHP seçmeni…
İşte bu seçimin nihai ve esas kaybedeni sizsiniz!.
Size sürekli kaybettiren ise akıl almaz, iflah olmaz kibriniz!.. (herkesi aynı kefeye koymama kaydıyla kemikleşmiş CHP seçmeninin genel durumu maalesef budur!)
Oysa Kılıçdaroğlu “lider nasıl olmamalıdır” sorusuna karşılık çizilmiş bir karikatür gibiydi.
Kitleleri harekete geçirmek, yönetmek, umut vermek için güçlü bir liderde olmazsa olmaz hitabet sanatından mahrumdu. Şüphesiz hitabet kelimelerle olacak bir işti. Kılıçdaroğlu’nun kelimeleri yoktu.
Muhakeme yeteneğinin olmamasından tutun da, ilkesizliğe, vizyonsuzluğa, tutarsızlığa, empati yoksunluğuna, bilgisizliğe ve verdiği güvensizlik hissine bakıldığında kelimeleri olmayan adamı alenen görebilirdiniz.
Arkasında kütüphane halka seslenirken bütün bir yaşamı boyunca kitaplara sırtını dönmüş olduğu hissini uyandırıyordu.
“Şair galiba!” dediği Necip Fazıl gafı cehaletinin ayyuka çıktığı anlardan yalnızca bir tanesiydi. Kitapları sadece dekor olarak kullanmıştı.
Okumuştu (üniversite bitirmişti!) ama hiç okumamıştı! Meydanlardaki konuşmaları tarih bilincine sahip olmadığını gösteriyordu.
Geçmiş hakkında bildikleri muhakeme edilmemiş, kulaktan dolma bilgilerdi ve bu yüzden gelecekle ilgili öngörüleri çok zayıftı. Doğaldır ki, evdeki hesabı çarşıya hiç uymadı. Ve bunca seçim boşuna kaybedilmedi.
Kılıçdaroğlu’nun siyasi kariyeri sonlanırken arkasından kimse yetişmedi… Çünkü bu da ayrı bir liderlik vasfıydı.
Lider, beraber yürüdüğü mesai arkadaşlarını yüceltir. Kılıçdaroğlu ise arkadaşlarını hep değersizleştirdi. İkili oynadı, kullandı ve daha mesaisi bitmeden çöpe attı…
Bir önceki seçimde Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladığı Muharrrem İnce’yi yerin dibine soktu ve Türk siyasi tarihi seçimde kendi adayını desteklemeyen bir parti başkanına tanıklık etti..
Bu seçimde değersizleştirilen ise aday olsalardı kendisinden daha fazla oy alacağı düşünülen iki belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş kendilerine vazife olmayan bir görevi ifa ederken Enver Aysever’in dediği gibi maymuna döndüler, döndürüldüler….
Her ikisinin de bu saatten sonra Kılıçdaroğlu’nun yanında yeri olmadığı kesin, siyasi kariyerleri devam eder etmez bilemeyiz ama Kılıçdaroğlu için siyasetin okyanus ötesi çanları çalmaya başladı.
21/05/2023
Sami Rençber
Adapazarı
YORUMLAR