Nicedir, rasyonel düşünce bu topraklarda neden bir itki gücü yaratmaz… Huzurun, barışın, kısmen refahın hüküm sürdüğü yıllarda bir toplumdan ziyade bir toplam gibi davranırız. Neden?
En ayık olduğumuz böyle zamanlarda esrar çekmiş dervişin keyfiyeti, eylemsizliği, savunmasızlığı, vakarı, sevimsizliği üzerimizden eksik olmaz. Sarhoşçasına dolaşır dururuz… Neden?
Sonrasında, bela, husumet, savaş, yaşanan büyük bir deprem sonrası duygusal fanatikliğimiz faylarda birikmiş enerjinin açığa çıkması gibi karşı konulamaz mucizeler yaratır ya da biz öyle zannederiz, gene o kahrolası başkasına bir şey gösterme telaşesi içinde, “bak deriz, bütün dünya bizi gördü, Türklerin zor anda nasıl birlik olduğunu, nelere kadir olduğunu gördü?”
Zannederiz ki bu tarz felaketler sonrası böylesine büyük dayanışmalar sadece biz Türklere özgüdür.
Zannederiz ki el âlem kendi gâvur okullarında ulus bilinci yaratmak için eğitimini şekillendirememiştir.
Gariplerin bunu yapabilmeleri için şanlı bir geçmişleri yoktur elbette…
Akıllılık edip en azından milli bir tarih uydurun diyeceğim ama akılları da yoktur! Allah vermeyince vermiyor işte!
Konu milli birlik ve beraberlik meselesine geldiğinde "Çocuklar boşuna uğraşmayalım, biz Türkler gibi olamayız, dağılın! dağılın!" derler ve ders biter!
Sonra bizim milli aptallıklarımız neticesinde defalarca enkazın altında kaldığımız gerçeğini bir kenara bırakıp deprem sonrası milli birlik ve beraberliğimize imrenerek bakarlar!
Gözleri bu milli birlik ve beraberlik ruhundan öylesine kamaşır ki,
- Meselenin sosyo ekonomik sebeplerini
- Fay hatları üzerinde, alüvyon zeminlerde, kent kültürüne aykırı, doğaya aykırı, başka tüm canlıların ve birbirimizin yaşama alanlarını gasp edercesine ucube binalar diktiğimizi (üstelik bu araziler tarıma en elverişli sulak alanlardır!)
- Bu binaları dikerken herhangi bir zemin iyileştirmesi yapmadığımız gibi, demirden, betondan çaldığımızı, inşaatın çeşitli aşamalarında al gülüm ver gülüm kıvamında bir onay süreci işlettiğimizi
- Sonra bu çürük binaları şanımıza layık bir şekilde süsleyip birbirimize fahiş fiyatlarla kakaladığımızı
- Binaların dışı güzelken içinin çürük olmasının toplumu birebir yansıtan bir metafor olduğunu
- Siyasetçisinin imar affı için sırada beklediğini, o imar aflarının meydanlarda yarın enkazın altında kalacak insanlara müjdelenerek anlatıldığını
Göremezler! Neyse ki biz görüyoruz! Çok şükür!
Artık, milli birlik ve beraberlik ruhu içinde çok güzel enkaz kaldıracağız, ölülerimizi nizamına uygun defnedeceğiz… Yaptığımız yardımlara, akıttığımız göz yaşlarına, ve içimizdeki acıma duygusuna kanıp çok iyi insanlar olduğumuza bir kez daha ikna olacağız. Birkaç müteahhiti orda burda bi güzel enseleyeceğiz. Sonrasında, yıkılan kentlerde nasılsa böyle bir deprem bir 400 sene daha olmaz rahatlığıyla yeni binalar inşa edeceğiz ve şimdi yıkım nedeniyle değerini yitirmiş bölgeler emin olun on-on beş sene sonra yeniden en değerli yerler haline gelecek. Hatta bizlerden birileri bu gerçeklere göre yatırım planlarını birkaç güne kadar yapıyor olacak. Emin olun!
Peki, bir sonraki olası deprem bölgesi için, mesela İstanbul için ne yapacağız? Hiç bir şey! Hem de hiç…
Fay hattıyla beraber harekete geçecek mili birlik ve beraberlik duygumuz bize yetecek.
El âleme ise bize öykünmek düşecek!
Sami RENÇBER
14/02/2023
YORUMLAR