Dünya ne çekiyorsa egosu yüksek insanlardan çekiyor.
İstisnalar hariç genel olarak varlıklı ya da hırslı ailelerden gelen insanların bazıları veya bir yolunu bulup aşırı zengin olanların bir kısmı, belli bir zaman sonra istediği her şeyi alma imkanına kavuşunca, çılgınca spor arabalar, yatlar, villalar, uçaklar, ada ya da koylar satın alırlar.
Buna eski eşini boşamak, genç biriyle evlenmeyi de dahil etmek mümkün.
Her istediği şeyin sahibi olmak bile bunların bazılarını tatmin etmeye yetmez.
Ne istiyorlarsa alsınlar, yapsınlar, çatsınlar tercihleri kendilerini ilgilendirir.
Buraya kadar kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak bunlardan bazıları var ki, bizleri de aynı ego ile yönetmeye kalkışırlar.
Çünkü onların önemli bir bölümü, sahip oldukları ego ve hırs ile toplum tarafından sınırsız, kontrolsüz ve sürekli biçimde alkışlanmak, başa taç edilmek, söz sahibi olup popülaritesini sürdürmek, hakkında devamlı konuşulmasını sağlamak gibi halleri de kendilerine hak görürler.
Oysa hangi köyün, hangi kasabanın ve hangi şehrin halkı, egosu yüksek şahsına münhasır bu doyumsuz insanları, sırf parası, pulu ve gücü için bir ömür alkışlar?
Hal böyle olunca, ihtiyaç duydukları alkışı bildikleri en iyi yöntemle sağlamaya kalkarlar. O yöntem de bir yere baş olmaktan geçer.
Bu ya bir Sivil Toplum Kuruluşunu yönetmek ya bir Kooperatifin başına geçmek ya da “siyasete girmek demektir.”
Velev ki, Sivil Toplum Kuruluşun başındaki insanın egosu yüksekse sadece yönettiği sivil toplum kuruluşuna zarar verir. Hatta tuz-buz bile edebilir. Sonun da ya hukuk ve yahut Yaradan’ın adaleti bir şekilde tecelli eder.
Oysa siyasete girmek ve ne pahasına olursa olsun siyasette en yüksek makamlarda yönetici olmak için, yaptığı her şeyi mubah sayan bir anlayış ile baş olmak korkunç sonuçlar doğurur.
Satın alınacak her şeyi para gücü ya da yalan dolan ile elde ederek siyasetin zirvelerinde kendilerine zemin yaratanların, özellikle yöneticilerin, koltuklarına oturduktan sonra gör ardından gelen ego tatminini!
Küçük dağları yaratma cakasından, emri ben verdim havasına kadar hep kendini kanıt derdinde olurlar. Bu bağlamda tribüne oynarken, şan şöhret uğruna yaptıkları hiçbir işten hayır gelmez.
Bu hususu günümüzden bir örnekle açmak istiyorum.
Şu anda tüm Dünya’da Korona virüsün tavan yaptığı, hatta kırmızı sayıların daha da yukarı tırmanacağı çıplak gözle görülürken, egosu yüksek ve kibirli olan bazı ülke yöneticileri “Bana da, benim milletime de, benim memleketimin insanına da virüsten bir şey olmaz” diyerek, sırf büyüklük egosunu tatmin etmek için, zamanında alınması gerekli önlemleri almadılar, tedbirleri geciktirdiler.
Buna, Güney ve Kuzey Amerika’da ve hatta Avrupa’da bazı ülkeleri örnek gösterebiliriz. Bugün o ülkelerin insanları sırf kendilerini yönetenlerin egosundan dolayı ne yazık ki perişan durumdalar.
Ülkemizde de bu türden insana pek çok yerde ve makamda rastlamak mümkün.
Sırf kendi egolarını tatmin için, yönettiği kurum ve kuruluşu perim perişan eder, kuruluşu amacının dışına taşır.
Kendisinden sonra aklı başında yöneticiler gelse bile, onlar dahi açılan yaraları kapatamaz.
Hatta bozulan düzeni yeniden onarıp yola devam edemez.
Hele hele siyasette bu tür yöneticilere daha sık rastlanır.
Mesela muhtarsa, köyleri talan ettirir, meraları satar.
Belediyeyi yönetiyorsa, kentin sahip olduğu kimliğini, doğasını bozar ve değiştirir. Kentin geleneklerini göreneklerini örf ve adetini hiçe sayar.
Kayda değer ne varsa satar savar, bozar geçer. Kendi hırs ve egosunu tatmin için uygulamalarıyla kentte hayatı yaşanmaz hale getirir.
Ve bir gün kendini tatmin ettiğinde, zamanını doldurup gittiğinde, kentten geriye sadece yaşattığı hayal kırıklığı ve hüsran kalır.
Bunun yanında kenti soktuğu girdaptan çıkarmak için, kendisinden sonra gelen yönetimleri zor da ve dar da bırakarak gider.
Sadece yönetimler değil onlarla beraber kenti mümkün olduğu kadar eski kimliğine ve değerlerine kavuşturmak için, sonra ki nesiller de yıllarca uğraşmak zorunda kalır.
O bakımdan Sivil Toplum Kuruluşlarına, Kooperatiflere, Yerel Yönetimlere, Genel Yönetimlere görevlendirme yaparken, üyelerin, delegelerin, seçmenlerin seçecekleri kişileri duygusallığı ve kişisel beklentileri bir kenara bırakıp akıl, fikir, zikir ile koltuğu hak eden egosuz yöneticilere teslim etmek için en önemli yurttaşlık görevini yaparken duyarlı davranmaları gerekir.
Sebahattin Karaca
www.sebahattinkaraca.com
YORUMLAR