Limni’den vira yapan yorgun Kırzâde Vapuru, Foça Büyükdeniz’deki Hükümet Konağının önüne demirlediğinde, vapuru tıka basa dolduran ve doğduğu topraklardan kopan mübadillerin endişeli bakışları, yerini sevinç gözyaşlarına bırakmıştı.
Ana vatana kavuşmuş olmak, ortalığı bir anda bayram yerine çevirmişti. Yolcuların arasında bulunan Küçük Reşat henüz bir buçuk yaşındaydı. Neler olup bittiğinden hiç haberi yoktu.
Vapurda, Limni’de balıkçılık yapan babası İbrahim, annesi Münire ve adada güreşçi olan dayısı Halil vardı.
Babası ve dayısı üç- beş parça eşyayı kucaklayıp vapurdan indirirken, annesi Reşat’ı kucağına almış ve sallanan vapurdan düşmesin diye sımsıkı sarılmıştı.
Foto: Bursa'da Bugün gazetesi Köşe Yazarı Atilla Sağım
Aynı gün eski adı Talatpaşa, şimdiki adıyla İsmetpaşa mahallesinin 170. Sokağında bir taş eve yerleştirildiler. Evin yanı sıra devlet, birkaç parçadan oluşan tarla, bağ ve zeytinlik de verdi ama o Limni’yi unutamıyor, Foça’ya da alışamıyordu.
Yeni memleket, yeni komşular, yeni hayat ve bir de “Ben güreşçi olacağım” diye Edirne’ye giden, ardından da kendisinden bir daha hiç haber alamadığı kayınbiraderi Halil’in tasası içinde fırtınalar yaratıyor, bu durum ise onu hızla bunalıma ve tembelliğe itiyordu.
Bu arada Refik ile Tahsin adlarında iki oğlu daha olan ve balıkçılıktan başka bir şey bilmeyen baba İbrahim, o dönemde beş para etmeyen arazilerinin çoğunu, yok pahasına sattı. “Hazıra dağ dayanmaz” atasözü bir kere daha tecelli ediyor ve bu durum bir mübadil aileyi darlığı sürüklüyordu.
Ekmek Parası
Yaşanan talihsizlikler Reşat’ın, çocukluğunun erken bitmesinin yolunu açıyor, çocuk yaşta çalışmak zorunda kalıyordu. Yaşıtları gibi, dönemin tek okulu olan taş mektebe gidiyordu. Derslerde fena sayılmasa da matematikte birinciliği kimseye bırakmıyordu. Okuldan şikâyeti hiç olmadı. Ama her öğrenci okul çıkışı evine giderken o, babasının sıkça hastalanmasından dolayı evin geçimine katkı koymak için, kendileri gibi Limni’den gelen balıkçı Kaptan Kikiriki Hüseyin ile balığa çıkıyordu. Bu nedenle İlkokuldan sonra tahsile devam edemedi.
Erken Gelen Askerlik
Delikanlı oluncaya kadar balıkçılık yapan Reşat, evde olduğu bir günde, kapıyı çalan iki inzibattan birinin; “Acele şubeye gel komutan çağırıyor” demesi üzerine aynı gün şubeye giden Reşat’a “hazırlan şu gün askere gidiyorsun” diyen komutan celbi eline tutuşturdu.
Reşat şaşkındı. Daha yaşını doldurmamıştı. Memleket İkinci Dünya Savaşına girmemişti ama her şeye hazırlıklı olmak da gerekiyor. Topçu birliğinde askerliği dört yıl sürdü.
Dönemin askerliği kolay değildi. Üstelik çok da uzundu. Askerlik yaptığı sırasında boş durmadı. Uğraştı, didindi, yılmadı ve ağır vasıta ehliyeti aldı. Kâh komutan şoförlüğü yaptı, kâh kademede ağır vasıta kullandı.
O yıllarda ehliyet sahibi olmak, meslek sahibi olmak gibi bir şeydi. Reşit de öyle düşünüyordu. “Ehliyetim var, hem de ağır vasıta ehliyeti. Şoförlük yapar, para biriktirir, Foça’nın ilk taksini ben alırım inşallah, balık da zaten para etmiyor zaten” diyor ve terhis olup tezkeresini cebine koyduktan sonra Foça’ya dönen Reşat, Cemil Midilli’ye ait alnında “Akdeniz” yazan otobüste iş başı yapıyor yolcu taşıyordu.
Bu arada Şerife hanımla evlendi. Çiftin İlk kızı Semra 1948’de doğdu. Ardından sırasıyla doğan Sabiha ve Münire ile üç kız babası olan Reşat’ın askerdeki hesabı bir türlü Foça’da tutmuyordu.
Taksi hayalini, o yılların Foça koşullarında gerçekleştiremeyeceğinin de farkındaydı. Ailesi ile İzmir’e göçtü. İzmir, Urla, Seferihisar’da taksicilik yaptı. Gurbet yıllarının ardından tekrar Foça’ya yerleşti ve zaman kaybetmeden Açık Tarım Ceza Evi’nde şoförlüğe başladı. Birkaç yıl burada çalıştıktan sonra bu defa da Foça Tarım Kredi Kooperatifi aracının direksiyonunun başına geçti.
Hayalinden Vaz Geçmedi.
Gözünde, gönlünde ve hayalinde illa da kendi taksisine kavuşmak vardı. Vardı ama alacak imkânı da bir türlü bulamıyordu. O yıllarda Foça’da hiç taksi yoktu. Bu bağlamda ilk taksiyi kendi almak istiyordu. Kafasına koymuştu ki bir kere, “ya başkası alırsa” düşüncesi onu yiyip bitiriyor, hatırladıkça beyni karıncalanıyordu.
O gün olan oldu korktuğu başına geldi. Tatil köyü inşaatının başlamasıyla birlikte Gerenköy eşrafından ve İl Genel Meclisi eski üyelerinden Ahmet Basri Bağcı birinin plakası “FOÇA” olan iki taksi birden aldı. Kâr ortaklığı ile Bağarası’ndan Badak Memed’e ve Esat Kavakçı’ya verdi.
Haberi duyan Reşat, Foça taksiye kavuştu diye ne kadar sevindiyse, bir o kadar hayalinin başkası tarafından gerçekleşmiş olmasına da üzülmeden edemedi. Üzüldü üzülmesine ama pes de etmedi. Bu durum onu öyle kamçıladı ki, içindeki hırs onu daha fazla para kazanma amacıyla yeni arayışlara itti.
Bu arada Fransız Tatil Köyü açılmıştı. Lakin köyün su sıkıntısı hat safhadaydı. Tatil köyünün suyu da su hattı da yoktu. Sorunu çözmek için Belediye Eski Başkanlarından Selçuk Dirim plan, proje, irsaliye hattı ihale şartnamesi ile İller Bankası - Foça arasında mekik dokudu. Sorunu çözdü ama musluktan suyun akması ancak iki yılda gerçekleşti.
Bunu fırsat bilen Reşat, kimi zaman kiraladığı su tankeriyle, kimi zaman da Belediyenin itfaiye aracıyla Bağarası Köyünde bulunan su kuyusundan sabahlara kadar tatil köyünün su depolarına, yüzme havuzuna su taşıdı. Kazandığı paraları çarçur etmedi, biriktirdi de biriktirdi.En nihayet borçsuz harçsız olmak üzere bir ticari taksi alabilecek paraya kavuştu.
Bergama’da satılık taksi olduğu haberini duyunca, cebinde parası yanında kardeşi Refik olmak üzere vakit kaybetmeksizin Bergama’ya gitti. Aradığı taksiyi buldu. Markası Opel’di. Hem de damalıydı. Pazarlık sonunda direksiyona geçip Foça’ya çıktığında, bu uğurda verdiği mücadelede sonunda hedefe ulaşmanın keyfini sürüyor, dönüp dönüp kardeşe Refik’e “başardık be kardeşim” diyordu. Haklıydı. O günün koşullarında zoru başarmıştı. İlk taksiyi alamadı ama üçüncü taksiyi de kimseye kaptırmadı.
Takip eden yıllarda Hüseyin Kefi, Karagöz İbrahim, İhsan Gürsu ve daha pek çok Foçalı taksi alarak kervana katıldı.
Gönlü Güzel İnsanlar
Taksicilerin her birisi birbirinden neşeli, eğlenceli ve hoş insanlardı. Birbirine takılmadan, şaka yapmadan duramaz, aynı zamanda birbirinden yardımı da hiç esirgemezlerdi. Onlar Foça’nın renkli insanlarıydı.
Reşat’a gelince, alın teri ile aldığı taksi, sonraki yaşamında, hem gurur hem de mutluluk kaynağı oldu.
Tertemiz yüreği, saflığı, azmi ve çalışkanlığı ile Tatil Köyünün yabancı konukları arasından en çok turist taşıyanı ondan başkası değildi. Bergama’ya, Efes’e ve daha uzak yerlere günübirlik götürdüğü Fransızlardan çat pat Fransızca da öğrenen Reşat, yıllar içinde
Foça’nın gülen yüzü ve herkesin abisi olmuştu.
Yıllar yılları kovalarken 35 senenin ardından taksisi eskidi, kendisi de yoruldu. Artık aklının istediğine bedeni eşlik etmiyordu. “Taksiyi satmanın, bavulu küçültmenin zamanı geldi” diye düşünmeye başladığında 1990’lı yıllarının ortasıydı.
Limni’de açtığı gözlerini 2004 yılında Foça’da yumarak hayata veda etti.
Şirin Foça’nın darlık yıllarında gösterdiğin gayretin, azmin, güzel yüreğin, gülen yüzün ve yardım severliğin en çok da insanlığın ile iz bıraktın. Gençlere örnek oldun.
Ben de seni Foça’nın diğer kıymetli insanları gibi “Kent Belleğimizin” yaprakları arasına taşımaktan büyük onur duyuyorum.
Mekânın cennet olsun, Huzur içinde uyu. Reşat abi.
Foça 14.11.2022
Sebahattin Karaca
Kaynaklar:
Semra Beytorun ile yapılan sözlü söyleşi 2022
Sabiha Elko ile yapılan sözlü söyleşi 2022
Süleyman Ege ile yapılan sözlü söyleşi 2022
YORUMLAR