Asırlardır var olan Çandede efsanesi, her zaman olduğu gibi günümüzde de güncelliğini koruyarak Foça tarihine katkıda bulunuyor.
Efsaneye göre, 2 kardeşin yolu günün birinde Foça’ya düşer. İki kardeş Foça’nın içinde bir süre yaşadıktan sonra bilinmeyen bir nedenle gözlerden uzak olmak isterler. O tepe senin, bu tepe benim dercesine birkaç gün Foça’nın tüm tepelerini dolaşırlar. Ardından doğal memba suyu olan tepelerinden birini kendilerine mesken ederler.
Tepe, Foça ve İzmir’in deniz yoluyla girişine nazır olduğundan buradan tüm gemilerin girişi çıkışını seyretmek mümkündür. Hatta açık havalarda bu noktadan Mordoğan, Karaburun, Midilli adası çıplak gözle de görülür. Kardeşler küçük çapta hayvancılık, toprak işleme, ekme biçmenin yanı sıra kunduracılık da yaparlardı. Tamir ettikleri ayakkabıları, çizmeleri eşek sırtındaki küfelere koyar, sokak sokak dolaşarak sahiplerine verir, karşılığında para ya da yiyecek giyecek alırlardı.
Gün oldu harman oldu, kardeşlerden biri öldü. Hayatta kalan kardeşinin ölümüne çok üzüldü. Ölenle ölünmüyor, gidenle gidilmiyor diye bir yandan kendini teselli ederken, diğer yandan yalnızlığa alışmaya çalıştı. Tek kalmasından dolayı hayvancılığı bıraktı. Yalnızlık zordu. Durumun farkında olan Foçalılar iyi kalpli bu adamı şehre taşımak istediler. Her türden yardımda bulunacaklarını söylediler. Bu pek işe yaramadı. Adam yaşamını burada kardeşinin mezarını yakınında sürdürmeyi tercih etti.
Çaresiz kalan Foça esnafı, el ele vererek adamın yaşadığı tepedeki kulübeyi onarttı, büyüttü; üstü akmaz hale getirtti. Süre giden hayatta, çarkı döndürmekten başka çaresi olmayan ve ismi bilinmeyen adamın bundan gayrı tek dostu yanındaki eşeği oldu. Eşeğin boynuna çan bağladı. Çan sesi, ıssız tepede rüzgâr sesinin dışında kulağının duyduğu tek sesti. Bu ses onu rahatlatıyor ve yalnızlığına bir nebze çare oluyordu.
Havalar müsaade ettiğinde haftada birkaç defa boynunda çan takılı eşeği ile Foça’ya inerek kunduracılık yapmayı sürdürdü. Eşek, gide gele Foça sokaklarını sahibi kadar bilir olmuştu. İlerleyen yıllarda eşeğin güzergâh alışkanlığı çok işe yaradı.
Aylar yılları kovaladı. Yıllar ise adamı yordu, yıprattı. İhtiyarlık başa, iş de eşeğe düştü. Adam eşeğe binemez, yanında yürüyemez olunca, tamir ettiği ayakkabıların içine saman kâğıdı koyar, kâğıdın üzerine de evde ihtiyaç duyduğu sabun, bulgur, un, yağ, gibi ihtiyaçlarını yazar; eşeğin geçeceği sokak ve ev sıralamasına göre ayakkabıları küfelere yerleştirir ve boynunda çan takılı eşeği şehre salardı. Eşek sokaklardan geçerken çan sesini duyanlar eşeği durdurur, kunduralarını alır, karşılığında kâğıtta yazılını olan neyse onu küfeye koyarlardı.
Birkaç yılda böyle geçtikten sonra eşek şehre inmez çan sesi duyulmaz oldu. Bunun üzerine atına binen iki esnaf tepeye tırmandı. Eve geldiklerinde açık kapının önünde bekleyen eşeği gördüler. Atlarından indiler, yavaşça eve girdiler, yatağında cansız yatan adamın üzerine yorganı çektiler, birer dua ettiler. Vakit kaybetmeden şehre dönüp birkaç adamla birlikte yanlarına aldıkları kazma kürekle tepeye geri çıktılar. Adamı oracıkta yaşadığı evin ortasında kazdıkları mezara defnettiler. Eşekle birlikte şehre inerken arkalarına baktılar ve tepeye "Çandede" ismini taktılar. O gün bugündür "Çandede" olarak anılan tepedeki dedenin yatırını ziyaret edenler olur. Ziyaret sırasında insanlar ören durumda olan evin sağlam kalan tek duvarında var olan 2 adet niş içinde mum yakar dua eder, dilek ve temennilerde bulunurlar.
Sebahattin Karaca
17.02.2022
[email protected]
www.sebahattinkaraca.com
Kaynak: Bu efsane, yıllar boyunca Foçalılardan duyduğum küçük küçük anlatımların bir araya getirilmiş halidir.
YORUMLAR