SEBAHATTİN KARACA

SEBAHATTİN KARACA

Turizmci / Yerel Tarih Araştırmacısı

Kalbim ile Ceketim Foça'da Kaldı

29 Aralık 2022 - 17:29

Sakız Adası'nın 1913’te Yunanlıların idaresi altına girmesinin ardından adadaki yaklaşık 350 yıllık Osmanlı hakimiyeti son buldu. Bu sonuç, o güne kadar adada yaşayan Türklerin ve Müslümanların zorluklar yaşayacağı anlamına geliyordu. Öyle de oldu.

Tıpkı Osmanlı'nın çekildiği Balkanlarda ve Midilli Adası'nda da sıkça görüldüğü gibi burada da Türklere dayatılan ağır şartlar ve yaşatılan kötü muamele neticesinde Türklerin önemli bir bölümü kendi imkânlarıyla Anadolu’ya göç ettiler. Aslında bir bakıma göçe zorlandılar.

Etkiye Karşı Tepki
Osmanlı'da ise etkiye karşı tepki gecikmedi. İstanbul yönetiminin bilgisi dahilinde olduğu sanılan, İzmir’in kuzeyinde bir eşkıya hareketi başladı. Başta Seyrek, Foça ve köylerinde geniş kapsamlı olmak üzere bu hareketin içindeki bir grup eşkıya 1914 yılının Haziran ayında, Foça’ya girdi.

Eşkıyaların “Bir hafta içinde Rumlar Foça’yı terk edecek; her birey yanına en fazla yirmi dolar ile yirmi kilo bavul alabilecek. Fazlasına müsaade edilmeyecek” demesi üzerine, her Rum hanesinde olduğu gibi Stratis’in evini de endişe, telaş ve korku sardı.

Ellisine merdiven dayamış Stratis için bu korku bir ilk değildi. Yirmili yaşlarındayken anne, baba ve oğul Sakız Adası'nda ailecek tüccarlık yaparlarken 1881 yılında yaşanan ve otuz bin adet hanenin yıkıldığı, adanın yerle bir olduğu korkunç depremin ardından yollara düşüp gelip Foça’ya yerleşmişlerdi.

O yıllar Foça’nın gelişim yıllarıydı. Osmanlı, Foça’da liman, hangar ve depolar yapıyordu. Düyun-u Umumiye'nin idare edeceği tuz ticareti buradan yürütülecekti. Limanın bitmesi ve işletmeye açılmasıyla birlikte Foça pek çok açıdan en parlak yıllarını yaşamaya başlamıştı.

Bu arada Foça’ya yerleşmenin ardından ticarete atılan Stratis, kendisi gibi Sakız’dan gelen Helen ile evlenmiş; üç kız çocuğu olmuştu. Ailecek mutluydular. Komşulukları iyiydi. Kendileri adalı, kızları Foçalı olarak anıldılar hep.

Kızlar zaman içinde büyümüş evlenme çağına gelmişlerdi. Her bir kızının bir dükkânı olmasını arzu ediyordu.  Kısa sürede eski adı “Kayalar Mahallesi” olan, şimdiki adı ile Atatürk Mahallesi'nin Cumhuriyet Meydanı'nda 115 sokağın girişindeki çeşmenin yakınlarında, bir zamanların en eski ve en büyük çarşısında, ekmek fırını, bakkal ve manifatura dükkânı açtılar. Dükkanlarda eşi Helen, kızları Stela, Maria ve Dimitra ile işlerini yapıyor, ticari hayatlarını sürdürüyorlardı.

Çetelerce kendilerine tanınan bir haftalık sürenin daha yarısına gelmeden, binlerce insan vapurlarla Foça’yı terk etmiş; Midilli’ye ve diğer adalara gitmişti. Foça, Yeni Foça ve köylerinden göçenlerin sayısı bir haftada on bini bulmuştu. Bavulları hazırlamak kolay olmuyordu. Dönüşü olmayan yola giderken, insan yanına ne almalıydı, bilmiyorlardı. Şaşkın, düşünceli ve üzgündüler.

Son gecenin şafak vaktinde hep beraber içinde mücevher ve biraz da altın olan küçük testinin ağzını bal mumu ile kapattıktan sonra evlerinin bahçesindeki kuyunun batısında kazdıkları derin çukura kimseye görünmeden gömdüler. 

Aynı gecenin sabahında Stratis, dükkânların anahtarlarını ve büyükçe bir para kesesini yanı başındaki komşusu Terzi Osman’a verirken elleri titriyor, göz yaşlarını tutamıyordu.

“Dükkanlarımın ve paramın emaneti sanadır komşu” dediğinde yere yığılacak kadar bitkindi. Umutla ve inançla Terzi Osman’ın gözünün içine bakıyor ve sürekli ağlıyordu. Bir haftada gözleri çökmüş mosmor kesilmişti. Eşinin ve çocuklarının da durumu aynıydı. Kızlarının çocukluğu ve gençliği Foça’da geçmiş, hepsinin ayrı ayrı sınıflarda okumasından dolayı pek çok oyun arkadaşı olmuştu.  

Son Gün Son Vapur
O gün adadan gelecek vapur son seferini yapacaktı. Stratis ve ailesinin ise Foça’daki son günleriydi. Sıra ev komşularıyla vedalaşmaya gelmişti. Sarılmalar ve helalleşmelerin ardından sahile indiler. Yanlarında dip temel komşusu ve hatırı sayılı olan Hüsnü Çelebioğlu vardı. Hüsnü Ağa komşularını uğurlamaya gelmişti. Açıkta bekleyen vapurdan kıyıya gelen üç kayık dakikalar içinde tıka basa doldu. Stratis ve Helen de kayığa atladığı sırada kayıkçı “Durun yeter batacağız yoksa” diyerek kıyıdan ayrıldı. Kızlarla birlikte yaklaşık yirmi kişi daha ellerinde bavullarla oracıkta kalakalmıştı. Hüsnü Ağa, Stratis’e seslendi: “Bir sonraki vapur gelmezse sen meraklanma, ben kızları en kısa sürede Midilli’ye bir yolunu bulur gönderirim” dedi.

Korkulan oldu. Kayıklar gelmiyor aksine vapur da yolcu kapasitesini çoktan aştığı için limanı terk ediyordu.

Dehlizde Güneşsiz Günler
İnsanlar akşam vaktine kadar sahilde umutla beklerken bir yandan da “ya başka bir vapur gelmezse” diye düşündükçe korkudan yürekleri ağızlarına geliyordu. Vapurdan umutlarını kesenler evlerine dönmediler. Kıyıdaki ormanlara dağıldılar. Hüsnü Ağa ise Stela, Maria ve Dimitra’yı alarak kendi evine getirdi. Evinin altından geçen dehlize sakladı. Günler bir yana saatler bile geçmiyordu. Eşkıyalar Foça’dan ayrılınca, Hüsnü Ağa yaklaşık on gün dehlizde kalan kızları çıkardı evine aldı. O gece evde kaldılar. Banyo yapıp rahatladılar. Hüsnü Ağa; “Yarın sizi Midilli’ye gönderiyorum” dedi.

Büyük abla dayanamadı:

"Hüsnü amca bizim evin bahçesinde bir testimiz saklı babam gömmüştü. Onu da alıp götürsek yolda başımıza bir iş gelir mi?" diye sordu.

“Gelmez kızım sizi götürecek balıkçı bana akraba olur. Korkmayın meraklanmayın” dedi.

O gece yerinden çıkardıkları testinin içindekileri, üç kız kardeş üzerlerindeki kıyafetlerin içlerine sıkıştırdılar. Önceden ayarlandığı gibi sabah erkenden balıkçı yelkenleri açtı. Aynı gün içinde Midilli’ye vardılar.  Kızlarına kavuşan Stratis ve Helen her türlü acıya rağmen çok mutlu oldular. Hüsna Ağa'ya bir bohça içinde hediye gönderdiler. 

Sevinç ve Hüzün Bir arada
1930’ların sonlarında yolu Foça’ya düşen Stratis, Kaan Oteli'ne (Şimdi Akbank hizmet binası) yerleşti. Birkaç gün kalacak eski dostlarıyla, komşularıyla hasret giderecekti. Terzi Osman ile de görüşmesi gerekiyordu. Ama her şeyden önce kızlarına kavuşmasını sağladığı için önce Hüsnü Ağa'ya uğramanın doğru olacağını düşünüyordu. Öyle yaptı. Hatır gönül bilen vefalı komşusu Hüsnü Ağa'nın kapısını çaldı. Ağa'nın hayatta olmadığını öğrenince dizlerinin üstüne kapandı ve hüngür hüngür ağladı. Çok üzülmüştü. O üzüntüyle çarşıya indi. Sağı solu süzdü, inceledi tanıdıklarıyla tokalaştı, kucaklaştı. “Burası benim memleketim, benim yurdum” dedi.

Osman’ın oğullarıyla tanıştı. Üç dükkanını Osman’ın üç oğlu işletiyordu. Osman’ın dükkân kapalıydı.

“Neden babanızın dükkân kapalı”? diye sordu. Çocuklardan birisi “evde hasta yatıyor" dedi. “Müsaitse evin durumu, görmek isterim babanızı” dedi.

Büyük oğlan “müsait” gidelim dedi. Birlikte eve gittiler. Osman, Stratis’i görünce sevinçten fırladı yatağından; lakin dizleri taşıyamadı Osman’ı. Stratis, halının üstüne düşen Osman’a eğilerek sarıldı. Kucaklaştılar. Gülüştüler. Birbirlerine “saçların ağarmış” diye şaka yaptılar. Akşam yemeğini beraber yediler.

Eh geç oldu, veda zamanı geldi. Yarın tekrar görüşürüz “dedi Stratis. Eğil yanıma diye işaret etti Osman. Stratis eğildi. Usulca “yarın öğlen namazından sonra benim dükkâna gel” dedi.

“Olur gelirim” dedi Stratis. Oradan oteline geçti. Sabahı zor etti. Karmakarışık duygular içinde gözüne uyku girmedi. Hem Foça’da olmaktan sevinçli hem hüzünlü hem de Hüsnü Ağa'dan dolayı çok üzüntülüydü. Kim bilir eski tanıdıklardan arkadaş ve müşterilerinden daha kimler göçtü gitti bu dünyadan, oraları düşünmek bile istemiyordu.

Öğle namazından sonra Osman’ın terzi dükkanına gitti. Dükkânda, Osman gibi yıpranmış eski havasını kaybetmişti. Hasta olduğu için yerinden zorlanarak kalkan Osman kapıyı arkadan kilitledi.

“Gel bana yardım et Stratis; burada senin para kesen var. Çıkaralım şunu" dedi.

İkisi beraber koca yer taşını oynattılar yerinden ve para kesesini çıkardılar. Kese küçülmüştü. Stratis daha bir şey sormadan söze giren Osman; "Stratis kardeşim, Yunan işgali sırasında kız kardeşim öldürüldü. Ağzımızı açıp kimin öldürdüğünü soramadık. Bıraktığın dükkanları oğullularıma verdim çalıştırsınlar diye, lakin dükkanlar işgal sırasında maalesef sıkça talan edildi. Kesenden ise borç olarak Cemil’e altın verdim. O da zeytin yağını satınca getirip verecek."

Stratis yerinden kalktı. Sıkı sıkı sarıldı ve Osman’a teşekkür etti. Dükkanlarım sana helal olsun. Güle güle kullan. “Ben, Midilli Adası'ndan 1928'de Sakız Adası'na göçtüm. Eski topraklarımızın üstünde yaşayıp gidiyoruz. Kızlarım evlendi. Torunlarım var. Hanım sıkça hastalanıyor.

Ceketim Sende Kalsın Hatıram Olsun
Sen eğer bir gün iyileşirsen, yengemi de al gel bize, istediğin kadar misafir ol kardeşim” dedi.

Sırtındaki ceketini çıkarıp "Sen terzisin daha iyisini yaparsın ama benim ceketim sende kalsın onu giy ve beni hiç unutma.” diyerek ceketini Osman’ın omuza geçirdi.

Bir müddet sonra dükkândan çıktılar. O gece de otelinde yatan Stratis ertesi gün Foça’dan Sakız adasına yola çıkan tuz yüklü gemi ile beşiğinin olduğu yere Sakız Adası'nın başkenti Chıos’a doğru giderken, Foça’da kalmak istercesine adeta yüreği yerinden fırlıyordu.

Çektiği ayrılık acısına daha fazla dayanamayıp başını vapurun istikametine doğru çevirse de sıkça dönüp tekrar tekrar Foça’ya doğru bakıp anılarını düşünmeden edemedi.

İki sıkı arkadaşlar birbirlerinden bir daha hiç haber alamadılar.

Giden o güzel yürekli insanların ardından sadece acı tatlı hatıralar oldu.

Sebahattin Karaca   
Foça 29.12.2022












YORUMLAR

  • 0 Yorum