Tarihe, Denize, Kuma ve Güneşe Doğru Sakız Adası’na Yolculuk.!
Sakız Adasına, yaklaşık 25 sene önce iş nedeniyle sabah gidip akşam dönmüştüm.
Bu defa bir akşam yemeğinde eşim ve ben, Sakız Adasına gitmeye karar verdik.
Hatta teklif eşimden geldi.
Genelde seyahat planlarımızı o yapar.
Her defasında isabetli planlar yaptığını fazlasıyla kanıtladı.
Ancak bu defa çoluk çocuk torun torba maile gidelim dedik.
İkiz torunlarımızın büyümesini beklerken altı yıl rüzgar gibi geçmiş.
Önce adanın en güzel plajlarının bulunduğu Güney Bölgesinde Karfas Koyundaki Golden Sand Hotel’de odalarımızı ayırttık.
Ardından Çeşme – Sakız Adası (Chios) arasında çalışan Ertürk Vapur İşletmelerinden gidiş dönüş biletlerimizi aldık.
Seyahat günü geldiğinde şafak vakti Foça’dan hareket ettik. 8:00 sularında Çeşme’nin Ulusoy Limanına vardık.
Kayıtlar, yurt dışı çıkış pulları, pasaport kontrol v.s derken geçen zamanın ardından 09:00 da hareket eden geminin içindeydik.
Ertürk’ün hızlı botu yolun süresini daha da kısalttı. 20 dakika sonra Sakız Limanına ulaştık. Gemi doluydu.
Ardımızdan Turyol’un gemisi de limana yanaştı. Kalabalık bir o kadar daha arttı.
Bu nedenle pasaport kontrolü sırasında hafif bir sıkışıklık yaşansa da Yunanlı görevlilerin hızlı davranması ve memur sayısını arttırması sayesinde adaya 15-20 dakika sonra ayak bastık.
Önceden kararlaştırdığımız gibi 2 taksi ile otelimize ulaştık. Aslında çok doğru bir karardı. O gün araba kiralamanın bir anlamı yoktu.
Çünkü şafak vaktinden beri yol yorgunluğu oluşmuştu.
İlk gün dinlenmenin keyfine varmak istedik.
Havuz, deniz, kum, Güneş ile (felekten gün çalmanın) peşindeydik.
Huzurun mutluluğun keyfi ile akşamı ettik.
Otelin odaları biraz bakıma muhtaçtı ama restaurantı, menüsü, bahçesi, havuzu denizi, kumsalı 10 numaraydı. Daha ilk akşamdan tertemiz restaurantta sunulan deniz mahsüllerine doyduk.
Rahat bir uykunun ardından güzel bir kahvaltıyla güne başladık.
Onlar bu günde deniz ve havuz sefasında günlerini gün ede dursunlar, ben otelin önünden kalkan otobüs ile 20 dakikada şehir merkezine geldim.
Fırsattan İstifade Sakızın Tarihine Yerinde Göz Atmak
Her zaman ve her yerde yaptığım gibi Sakız Adası hakkında da işbu seyahatim sırasında gezmek, görmek, tarihiyle ilgili bilgiyi yerinde edinmek istiyordum.
Ayrıca merak ettiğim bazı önemli hususları, ayakta kalmış tarihi yapıtlar üzerinden görerek bir kere daha hafızayı yenilemek isabetli olacaktı.
Mesela Sakız, Ortaçağda özellikle Belçika’nın Brügge ve İngiltere’nin Londra’sında başlayan sanayi için ham madde sağlaması bakımından çok önemliydi.
O dönem Y. Foça’dan Şap, Sakız adasından ise temin edilen Damla Sakızı çok önemli iki ham madde idi.
Bu sayede Foça ve Sakız Adası zenginliğin zirvesine erişmişti.
Zenginlik her zaman ve her koşulda iyi mi, değil mi bilemem.
Ama şap ve sakızın getirisi için Foça, Yeni Foça ve Sakız adası sayılamayacak kadar çok korsan saldırıların ve savaşların meydanı olmuştu.
Korsanlar, Mahonalar, Venedikliler, Cenevizliler, Bizanslılar ve Osmanlılar ada için savaşanların başında geliyordu. Kimi toprak, kimi ganimet kimisi de yönetimin peşindeydi.
Bu manada ada yönetimi ve halkı nasıl bir savunma yapıyorlardı?
Ya da maruz kaldıkları saldırılara karşı kendilerini nasıl koruyorlardı?
O günden bugüne sakızın geçirdiği evreler nelerdi?
Cenevizli Benedetto Zacaria,1275 de Bizans İmparatoru Michael VIII. Palaiologos’un kız kardeşi ile evlendikten sonra, Avrupa’da yeni yeni gelişmekte olan sanayinin ham maddesi olarak en çok sakıza duyulan İhtiyacı karşılamak üzere, var olanlara ilaveten, harala gürele binlerce hektar tarlaya sakız ağacı diktirdi.
İlerleyen yıllarda bu sayede ada ekonomisi güçlendi. Kısa sürede adada zenginlik baş gösterdi. Ada halkının refah seviyesi arttı.
Ancak zenginlik adanın başına bela oldu. Ada halkı kendisini korumabilmek için özel yöntemlere baş vurdu. Bunun sonucu olarak, eşi benzeri bulunmayan yapı dokusuna sahip korunaklı köyler, yerleşimler kurdular.
Bu sayede kendilerini koruyabildiler. Zacarialar, Mahonalar, Venedikliler, Bizanslılar, Osmanlılar, ve bazı küçük krallıkların savaş alanı olan Sakız adasına, fırsat buldukça Akdeniz’de varlığını sürdürmek isteyen korsanlar da saldırıyordu.
Savaş ve korsan saldırılara maruz kalan ve sıkca değişen ada yönetimleri çareyi sağlam bir kale ve güçlü savunma yeteneği olan Chios Kalesini inşa etmekte buldular.
Deniz kenarında kurulan ve içinde güvenle yaşanan kale, sahip olduğu derin limanı ile Akdeniz’de faaliyet gösteren büyük ticari gemilerin uğrak yeriydi.
Chios şehri sahip olduğu bu kale sayesinde ufak tefek saldırıları kolayca atlatıyorken, büyük saldırganların ise işini zorlaştırıyordu.
Kaleyi gezerken gördüklerimden etkileniyordum.
Bir yandan mutluluk duyuyor diğer yandan, bu kapıların, şu pencerelerin, yukarıdaki tavanların, surların, asırlık ağaçların bir dili olsa, kim bilir, bizlere neler anlatırdı diye düşünmekten kendimi alamıyordum.
Kale gerçekten tarih kitaplarında yazılı olduğu gibi çok sağlam, işlevsel ve korunaklıydı.
Kalıntılardan çıplak gözle bunu görmek mümkündü.
Zaten adanın tarihini duvarlarında yansıtan kalenin, restorasyonu büyük ölçüde tamamlanmıştı.
Kale kapısından içeri girdiğimde fark ettiğim sağlamlık, sağında bulunan odada görülüyordu.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 1566 yılında Osmanlı toprağı olan Sakız adasında, başta Mecidiye Camii, Osmaniye Camii, Melek Paşa çeşmesi, Abdulhamid Çeşmesi, Osmanlı Hamamları, Osmanlı Kabristanlığı, olmak üzere pek çok tarihi Osmanlı Eserlerini görmek mümkün. Aslında bu günlük bu kadarla yetinmem doğru olacak.
Hazır kent merkezinde iken yarından itibaren olmak üzere en az 7 kişilik büyük araç kiralamak için limanda yan yana duran, araç kiralama firmalarına girdim.
Artık motorize olmuştuk ve artık yarın kahvaltıdan sonra adanın daha da güneyine doğru inelim diye kararlaştırdık.
Akşam güzel geçti Karfas kıyısında, küçük çarşıda, restaurant ve barlar bölgesinde yürüdük.
Oradan Türkiye’ye Çeşme’ye el salladık. Işıklar uzaktan muhteşem görünüyordu.
Eski Gulliver Reiser’in sahibi Norveçli arkadaşım Frode’nin isteği üzerine, 40 yıllık dostu restaurant işletmecisi Kostas’ı ziyaret ettim.
Bir aksilik olmaz ise ben, Frode, Kostas Sakız’da Karfas Koyunda Ekim’de bir araya geleceğiz. Dünkü gibi güzel bir günün ardından derin bir uyku ile geceyi geride bıraktık.
Sabah kahvaltıdan sonra tekerimiz daha güneyde olan Mesta’ya doğru dönmeye başladı. Çok geçmeden gördük ki, Adanın Güney bölgesi Damla Sakızın ana yurdu.
Ortaçağdan kalma köylerin birbirinden benzersiz mimarisi var. Ancak ortak noktaları aynı.
Sıkça maruz kaldıkları korsan saldırılardan ve işgalcilerden kendilerini, köylerini ve damla sakızını korumak. Bu amaçla yapılan ve yıkılmadan, bozulmadan günümüze ulaşan köylerden gelen Pirgi, Olimpi, Mesta’ya hayran kaldık.
Armolia
Yolda ilk durağımız Armolia oldu.
Hemen yolun kenarında birbirinden güzel el emeği seramikleri satan dükkan ve atölye dikkatimizden kaçmadı.
Girişte iyi Türkçe konuşan ve aynı anda seramik boyayan bir bayan, hemen buz dolabından soğuk sakız likörü ikram etti.
İkramdan dolayı değil, el emeği göz nuru hediyelikleri çok beğendiğimizden ötürü, atölyeden kucağımız dolu çıktık.
Pirgi
İkinci durağımız Pirgi oldu.
Yürüyerek gezdiğimiz Pirgi bizi çok etkiledi.
Burasının karekteri hemen hemen tüm binaların dış cephesi balkon altları dahil, kazıma usulu geometrik şekillerle süslenmiş olması.
Bir metreye kadar daralan sokakları, köyün asırlık ağaçlar altındaki meydanı, eski kilise kalıntısı, Bizans dönemine ait Ayon Apostolon kilisesi, yavaş hayat tarzı ve yediğimiz öğle yemeği gayet güzeldi.
Porsiyonun büyüklüğüne göre fiyatlar da çok uygundu.
Mimarisiyle dikkat çeken kasabanın görülmeye bir başka simgesi ise Kristof Kolomb’un konakladığı ev.
Kasabanın en çok bilinen evi, kapısında ziyaretciler fotoğraf çekilmek için sırada bekliyorlar. Buralara kadar gelmişken fotoğraf çekilerek payımızı aldık.
Mesta
Sakız Adasına gelip de Mesta’yı görmemek olmaz.
Tam bir ortaçağ köyü olan Mesta, turistik yönden iyi organize olmuş, aşırı korunaklı köy olarak, günümüze kadar gelmiş en iyi örnektir.
Bizans zamanından yapılan Taksiarhon Kilisesi ile 19 YY. Yapılmış, Yunanistan’ın büyük kiliselerinden biri olan Yeni Taksiarhon Kilisesi, görülecek yerlerdendir.
Olimpi
Dönüş yolunda uğradığımız Olimpi Köyü, Kale Köylerinin (Kastrohoria) en iyi temsilcisidir.
Köyün tamamı, özellikle, orta kısımda bulunan Kız Okulu (Parthenogogio), kiliseleri ve ana kapısını çok beğendik.
Araç yolu dar olduğundan durma veya geri dönme imkanı bulunmuyor.
Araçla dar yoldan geçerken heyecanlanmadan okları takip ederek, meydana ve köyün çıkışını bulabilirsiniz.
Tavsiyem köyü araçsız dolaşmaktır.
Chios Sakız Müzesi
Ortaçağdan kalma ve sakız üretimi ile uğraşan köylerin ortasında yapılmış olan Sakız Müzesi, sakız üretimi imalatının tarihçesini belgeliyor.
Böylece sahip oldukları kültür mirasına sahip çıkıyorlar.
Geleneksel sakız üretimi, UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine dahil edilmiştir.
Adaya gidenlere Sakız Müzesini görmelerini tavsiye ederim.
Bir kaç gün süren Sakız Adası (Chios) ziyaretimiz güzelliği ile hoşumuza gitti. Verdiği huzur ile dinlendik. Pek çok şeyi bir arada görmekle mutlu olduk.
Eve dönme sırasında, gemide bulunduğum şu saatlerde, sizlere aktarmak üzere kalemimden bu satırlar döküldü.
Tarihi eserlerine ve nesnelerine sahip çıkan nesiller yetiştirmek ümidiyle...
Sebahattin Karaca
[email protected]
www.sebahattinkaraca.com
YORUMLAR