Göbeklitepe’ye olan ilgim ve merakım yüzünden bu yazıda birkaç sene önce okuduğum Göbekli Tepe Muhafızı’nı yazmak istedim.
Arkeoloji ve aksiyonla harmanlanmış, Muğla ve Urfa'da bulunan antik eserleri okuyucuya merak uyandıracak kadar canlı bir anlatımla detaylandırılmış tarih sevenlerin okuma zevkine varacağı Kamil ve Ada’nın hikayesi…
Altın Kitaplar Yayınevi’nden 2014 yılında çıkan kitap, 2019 yılında 7. Baskısına ulaşmış, 336 sayfa ve kapağını 12.000 yıllık Urfa Heykeli’nin süslediği bir Yonca Eldener kitabı.
Yazar, kitabın adından da anlaşılacağı üzere tüm dünya için muhteşem bir kültür mirası olan Göbeklitepe’yi merkez alıyor ve kapakta da belirtildiği gibi “Herşeyden önce inanç vardı” mottosuyla yola çıkıyor. İçinde biraz da mistizm var.
ODTÜ’lü bir şehir plancısı olan yazar, olayların geçtiği bölgelere hem mitoloji hem de arkeoloji açısından oldukça hakim görünüyor.
Göbeklitepe, kitaptaki olaylar süresince hep havada asılı duruyor fakat kahramanlarımızın oraya gelişi hikayenin sonunda gerçekleşiyor. Bu açıdan açıkçası beklentimi karşılamamış olmasına rağmen olay örgüsünün çekiciliği ve hikayenin sürükleyiciliği sizi alıp sonunda Göbeklitepe’ye götürüyor.
Karakter gelişimlerine bakarsak aksiyonlu bir kitap, kahramanlarla kısıtlı zaman geçirdiğimiz için Kamil ve Ada’nın çok içine giremiyorsunuz.
Bazı noktalarda sayfa atlamış olma hissi veren anlatımlar olsa da türü sevenler beğenecektir. Kamil’in annesi Eren özellikle hayranlık duyduğum karakter oldu. Biraz daha bahsedilmesi güzel olurdu.
Eleştirel bir gözle incelersek, güzel bir konu üzerine daha iyi bir kurgu yaratılabilirdi. Bazı noktalarda yarım bırakılmış ve zaman sekmesi olmuş gibi hissediyorsunuz.
Yazar, sağlam bir zemin yaratmasına rağmen detayları iyi işleyememiş. Özellikle bu tür kitaplara ve tabi harika bir yapı olan Göbeklitepe’ye ilgi duyanlar için tavsiye ediyorum.
Altını çizdiğim satırlar:
“Göbekli Tepeyi inşa edenler bin yıl sonra tapınakları gömmüşler. Bunun için taş ve toprakla doldurdukları alan neredeyse üç futbol sahası büyüklüğünde. Daha çanak çömlek bile icat edilmemiş, tarım yok, metal yok, evcil hayvan yok. Buna rağmen bunca zahmetle yapılan tapınakların üzerini kapamak için de bir o kadar uğraşmışlar. Onları gelecek nesillere saklamak istemiş gibiler. Eski insanların kendilerinden bir parçayı paylaşmak için bu düzeyde çaba sarf etmesi beni düşündürüyor. Bizler başkasıyla neyimizi paylaşıyoruz ki?”
“Hukuk yazılıydı ve akla dayanıyordu. Ancak vicdanını kaybeden akıl, benliğinden kopuyor, kendiyle sözleşme yapmaya çalışan tüccara dönüyordu. Hayat ise her verişten bir alış bekleyen bir çeteleye...”
"Annem tarihten bahsederken hep açık kapı bırakırdı. Bildiğimiz kadarını düşünebildiğimizi ve acınacak derecede sınırlı bilgimiz olduğunu söylerdi."
Şehriban Akı Bakır
YORUMLAR