Eserlerinin her biri destan niteliğinde olan, anlattığı coğrafyayı, insanı, hayvanı, tablo gibi önünüze sunan, sizi bulunduğunuz yerden alıp Çukurova’nın o mistik yaşamına ve doğasına götüren büyük usta Yaşar Kemal’in en güzel romanlarından biridir.
Kendi memleketinde mülteci durumuna düşmüş bir yörük obasının yok oluşuna yakılmış bir ağıttır. Tek dertleri Çukurova’da bir kışlak, Aladağ’da bir yaylak olan, yozlaşmış, yoksullaşmış ama geleneklerinin bir kısmını yitirmemiş olan bu insanların hikayesi, aynı dileği tutmak için anlaştıkları bir Hıdırellez gecesi başlar.
O gece suyun başında Hıdır’la İlyas’ın kavuştuğu ve suyun durduğu anda kimi ölümsüzlük diler, kimi sevdiğini, kimi de bir şahin yavrusu diler. Beraberlik özelliklerini yitirmeye başlamışlardır ve her yörük kendisini obasından önce görmektedir.
Kışı geçirmek için sığınacak bir toprak parçası ararken başlarına gelenleri, nasıl ötekileştirildiklerini, kentleşme ile birlikte yörük geleneğinin yok oluşunu anlatan büyük usta 1971 yılında yayımladığı romanına Arzuhalci Kör Kemal olarak dahil olmuş, asla farkında olmadıkları bu düzende onlara isteklerinin “kabul edilemez” olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Yirmi dokuz bölümden oluşan roman 1979’da Fransa’da “Yılın En İyi Kitabı” seçilmiştir.
Müslüm Koca, Kerem, Haydar Ağa, Süleyman Kahya, Ceren ve kanun kaçağı olmak zorunda kalmış oba beyi Halil baş karakterlerdir. Yaşadıkları çaresizlik o kadar yoğun anlatılır ki kendinizi adeta onlarla birlikte mücadele ederken bulursunuz. Adana’yı bir karış toprak bulmak için gezerken özellikle Hemite Dağı’nın çorak yamaçlarında yaşadıkları açlık ve çaresizlik, üç gündür ölü olan çocuğunu sırtında taşıyan anneler, Halil ve Ceren’in acısı kitap bittikten sonra aylarca yörükleri düşünmeme sebep oldu.
Binboğalar Efsanesi aynı zamanda bir yörük efsanesidir. Buna göre sevenlerin kavuşmasına izin vermeyenlere öfkelenen Toros Dağları bin tane boğaya dönüşüp Çukurova’nın üzerine yürümüştür.
Yerleşik düzene geçmemek için uzun zaman direnen bu insanlar ”koca Osmanlı’yı, Selçuklu’yu, daha nice devletleri kurmuştu.” Ellili yılların siyasi çalkantıları hakkında bilgisi olmayan yörüklerin Devletin İskan Yasası çıktıktan sonra kendilerini görmezden gelmesine rağmen İsmet Paşa’ya ulaşma gayretleri içinde verdikleri mücadelenin ve bir noktada bitip tükenmeyen umutlarının, yok olan kimliklerin üzücü hikayesini okumalısınız.
Şehriban AKI
###
“… ben binboğalarda yaşıyorum. O yarpuzlu çeşmeden ben de çok sular içtim, yaz geceleri garbi yeli usul usul eserken yıldızlara dalıp çok hayaller kurdum. Yüzyıllardır tüten yörük ocaklarının sönüşlerine çok şahit oldum, terk edilmiş yaylaklarda gezerken yüz yıllık ocak yerlerinde çok ateşler yaktım. Beş bin yıldır taban eskitilen yollara ayak değmez olduğunu çok gördüm.”
gozlugunuarayanadam/ekşi sözlük
“Bu gece beş mayısı altı Mayısa bağlayan gecedir. Bu gece denizlerin ermişi İlyas’la karaların ermişi Hızır buluşacaklar. Dünya kurulduğundan bu yana bu iki ermiş her yıl, yılın bu gecesinde buluşurlar. Eğer bir gün buluşmayacak olsalar denizler deniz, topraklar toprak olmaktan çıkar. Denizler dalgalanmaz, ışıklanmaz, balıklanmaz, renklenmez, kururlar. Topraklar çiçeklenmez, kuşlar, arılar uçmaz, ekinler yeşermez, sular akmaz, yağmurlar yağmaz, kadınlar, kısraklar, kurtlar, kuşlar, börtü böcek, tekmil yaratık doğurmaz. Eğer onlar buluşamazlarsa… Kıyametin habercileri Hızırla İlyas olacaktır.”
“Bir başkasını aşağılayan insan önce kendisini aşağılamıyor mu, bunun kimse farkında değil mi? Ağacı, kuşu, akarsuyu, börtüböceği, yerdeki karıncayı, en alçak insanı kutsayan, yücelten, güzelleştiren insan güzelleşir öyle değil mi? ”
“Bir koca dünya ölüyor, içinde bende varım sen de… “
“Koca adamların çocukları dövdüğü, ötekilerinde bön bön baktığı bir ülke çürüktür, ölmüştür”
Yaşar KEMAL
YORUMLAR