Ülkemizde son 27 yılda tarım alanları %14 azaldı, üreticilerimiz giderek tarımdan koptu, toprak ve su kaynakları yanlış kullanıldı, tarım arazileri rant uğruna elden çıkarıldı.
Türkiye`nin kendi topraklarında yetiştirebildiği birçok ürün ithal edildi, yüksek girdi maliyetleri altında ezilen üretici yeterince desteklenmedi, milyarlarca dolarlık kaynak ithalat yoluyla başka ülkelerin refahına aktarıldı.
Makroekonomi açısından dünyada 18`nci sırada olan Türkiye, Birleşmiş Milletler insani gelişme endeksi, yani tabana dayalı kalkınma göstergeleri açısından 69`uncu sırada oldu, büyüme ile kalkınma göstergeleri arasında 4 katlık fark oluştu, yani sadece kâğıt üzerinde kalan büyüme göstergeleriyle ülke refahını artıramadı.
Verimli tarım arazilerimiz birçok sorunla karşı karşıyadır.
Erozyon ve benzeri doğal yitim süreçlerinin yanında, rant odaklı yapılaşmalar topraklarımızı, dolayısıyla geleceğimizi tehdit etmektedir.
Tarım arazilerimiz potansiyel sınırına ulaşmış, bir "avuç" yeni arazi olanağı neredeyse kalmamıştır.
Buna karşın tarım arazilerine yönelik yapılaşma girişimleri vahim bir durum yaratmaktadır.
TÜİK verilerine göre 2002`de 26,5 milyon hektar olan toplam tarım arazimiz son 14 yılda 23,5 milyon hektara inmiş, yani toplam tarım arazilerinin %10 dan fazlası üretim dışı kalmıştır.
Aynı dönemde mera alanlarımız yaklaşık 15 milyon hektar alandan 13,5 milyon hektara düşmüştür.
Günümüzde tarım tam bir kıskaç içindedir.
Tohum, gübre, ilaç, akaryakıt gibi temel girdiler dışa bağımlı ve yüksek fiyatlıdır.
Kredilendirme sistemi yabancıların kontrolüne geçmiştir.
İç pazar yabancı tarım ürünlerince istila edilmekte; yüksek değerli ürünlerin yanı sıra hububat ve bakliyat ithalatı da artmaktadır.
Sonuçta girdi maliyetleri ile baş edemeyen yerli üretici giderek üretimden kopmaktadır.
Yaşanan olumsuzluklar sonucunda kırsalda yoksulluk giderek artmakta, topraktan geçimini sağlayamayan çiftçi de tarımdan kopmakta ve kentlere göç etmektedir.
Tüm olumsuzluklar yetmezmiş gibi yapılan yasa değişiklikleri sorunları daha da büyütüyor.
Nerede ise her torba kanunda ya 4342 sayılı Mera Kanununda ya da 3573 sayılı Zeytincilik Kanununda değişiklik yapan ve bu değişiklikler hep nedense bu alanların geliştirilmesine değil, tahribatına yönelik hükümler içeren düzenlemeler yer alıyor ve olmaya devam ediyor.
Son hazırlanan torba yasada bu anlamda şaşırtmadı.
4342 sayılı Mera Kanununun tahsis amacının değiştirilmesini düzenleyen 14 üncü maddesinde değişiklik yapılıyor.
Düzenleme ile meraların tahsis amacının değiştirilebileceği istisnalara endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, organize sanayi bölgeleri ve serbest bölgeler olarak ekleniyor.
Ülkemizin kırmızı et ihtiyacının karşılanması ve artan et fiyatlarının düşürülmesi için et ithalatı olanca hızı ve lop etten canlı hayvana kadar olan çeşitliği ile devam ederken, sorunun kesin çözümünün hayvancılığımızın geliştirilmesi ve bunun için girdi fiyatlarının düşürülmesi gerektiği, meraların hayvancılık için en önemli alanlar olduğu tüm kesimlerce dile getirilirken, yeni bir torba yasada yine meralarımızın tahribatına yönelik düzenlemeler yer aldı.
4342 sayılı Mera Kanununun 14 üncü maddesi tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaklardan başka şekilde yararlanılmasını engelliyor.
Ancak bu hükmün sürekli eklenen istisnalar ile etkisini kaybetmekte.
Maddede maden ve petrol arama, turizm yatırımları, kamu yatırımları, tarımsal üretim faaliyetleri, 442 sayılı Köy Kanunu kapsamındaki faaliyetler, güvenliği ve olağanüstü hal durumlarında ihtiyaç duyulacak faaliyetler, petrol iletim faaliyetleri ile elektrik ve doğal gaz için ihtiyaç duyulan faaliyetler, jeotermal kaynaklı teknolojik seralar ve kentsel dönüşüm ve gelişim için ihtiyaç duyulan faaliyetler tahsis amacının değiştirilmesine yönelik istisnai faaliyetler olarak yer alıyor.
Nerede ise her türlü faaliyetin, istisna hükümlere girmesi söz konusu iken, bunlar bile yeterli görülmemiş olacak ki endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, organize sanayi bölgeleri ve serbest bölgelerde istisnai faaliyetlere eklendi.
Bu yerlerin sadece kuruluş aşamasında değil, geliştirme aşamasında da mera, yaylak ve kışlakların tahsis amacı değiştirilebilecek.
Yapılan değişiklikte tahsis amacının değiştirilmiş olması yetmezmiş gibi, tahsis değişikliği yapıldığında Köy Kanunu kapsamında, güvenlik ve olağanüstü hal durumunda ve doğal afet bölgelerinde yerleşim yeri ihtiyacı dışındaki tahsislerde alınan yirmi yıllık ot geliri karşılığı ücret de alınmayacak.
İşin ilginç olan tarafı ise ilk defa hükümetin eleştirilerimizi dikkate alması oldu (!)
İlk taslak ortaya çıktığında sadece 29 uncu maddeye yönelik, "ot geliri karşılığı ücret alınmaması" değişikliği bulunuyordu.
Taslağın son halinde, bu hükmünün hukuki olarak yanlış olduğuna yönelik eleştirimizin dikkate alınmış olmasına sevinemedik.
4342 sayılı Mera Kanununun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, tahsis edilen yerlerin tahsis süresi bitiminde eski vasfına getirilmesi yükümlülüğü yer alıyor.
Tahsis amacı yapılan değişiklikler ve son olarak bunlara eklenen endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, organize sanayi bölgeleri ve serbest bölgeler göz önüne alındığında, bu yerler için tahsis değişikliği yapılan alanların "eski vasfına" ne şekilde getirileceğinin açıklamasını bulmakta güçlük çekiyoruz.
Sanırız hükümet bu eleştirimizi dikkate alarak (!) yeni bir torba kanunda gerekli düzeltmeyi yapacaktır.
Siyasi erkin yapması gereken asıl şey, ülkenin gerçek sorunlarını bulup bu sorunlara çözüm üretmeye gayret etmektir.
Bu ülkedeki işsizin, emekçinin, yetimin, öksüzün, emeklinin, köylünün, çiftçinin sorunları için çözüm üretmeye gayret etmek; toprağımıza, doğal kaynaklarımıza, havamıza, suyumuza göz diken rant odaklarına karşı çıkmak olmalıdır.
Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Yazılı Basın Açıklaması
YORUMLAR