Nasreddin Hoca’ya sormuşlar; ‘Eski ayları ne yaparlar?’ diye!
O da yanıt vermiş;
‘Kırparlar kırparlar yıldız yaparlar!’ diye...
Biz yıldızlarımızı kaybetmeye devam ediyoruz:
Son kayan ise ‘Küçük Dev Adam!’ olarak nitelediğimiz; Naim Süleymanoğlu oldu...
Genç sayılacak yaşta kendisinden ayrıldık.
Son günlerde yaprak dökümü neredeyse her ailede sürüyor.
Saymakla bitmez...
Çoğu da ‘vaba’ gibi çağın hastalığı kanserden...
*- Gerçek Beşiktaşlı idi...
Dün yine bu hastalıktan bir eski İstanbulluyu Atilla Demirsöz’ü İzmir’de Hatay Hakimefendi Camiinden sonra ebedi istirahatgahına gönderdik.
Atilla Demirsözlü gerçek Beşiktaşlı idi...
Doğma büyüme...
Annesi de babası da, dedesi de...
Ama o son günlerinde birçok eski İstanbullu gibi İzmir’i tercih etti, ameliyatını da burada oldu...
‘İstanbul bitti!’ diyenlerdendi...
Gençliğimizden bu yana tanıyoruz...
Kardeşlerinden Aynur Can da yıllardır Alsancak’ta oturuyor.
Aynur, Beşiktaş Voleybol Takımı’nın kaptanı idi...
İzmir’e çok geldi gitti ve İzmirli genç Sezgin Can ile yaşamını birleştirip, İzmirli oldu...
Banu, Hakan, Tolga...
Bunlar da İzmir ve Ege’yi tercih eden kuzenleri, yeğenleri...
Bir de İstanbullu Ayfer var, tanıdıklarım içinde...
Atila Demirsöz bildiğim kadarıyla ‘saraylı’ dediğimiz kesimden geliyordu...
Ve onunla gençliğimizde aile içi çok çalgılı eğlencelere katılmıştım.
Beni de aralarına alıyorlar, unutulmaz geceler geçiriyorduk...
Emlak Kredi evleri yeni yapılmıştı, o zamanlar TEKEL Sigara Fabrikası’nın karşısına...
Yattığı yeri beğensin, mekanı Cennet olsun...
Bu arada oğlu ile son günlerinde kendisinin her şeyi olan sevgili eşine de sabır diliyorum...
*- Yandaşların parlatmaları sürüyor...
Aslında yazım ‘kayan yıldızlarla’ ilgili değildi...
Sevdiklerimizden, saydıklarımızdan, gurur duyduklarımızdan ayrılmamız hiç değildi...
Ama sonbaharın daldan düşen yaprakları beni başka yöne sürükledi.
Amacım; yandaşların ve de baştakilerin bizi cilalı sözlerle nasıl kandırdıkları, aldattıkları ve aynı konuları ısıtarak önümüze tekrar tekrar getirmeleri idi.
Bunlardan bu süslü cümlelerden bıktığımı anlatmaktı...
Ondan Nasreddin Hoca’nın sözü ile giriş yapmıştım, yazıma...
Ama nereye gittik!
Kaybettiklerimize ve adını bile anmaktan çekindiğimiz kansere yine geldik...
*- İşlerine mi gelmiyor?
Geçenlerde aykırı ve mücadeleci Avukat Senih Özay’ın ‘Bergama’ ile ilgili duyumlarını anlatmış ve İzmir’den, Ege’den örnekler vermiştim.
Sağır sultan bile duydu ama yetkililer duymadı...
Ankara ses vermedi...
Ama Senih Özay da hiç boş durur mu?
Güç kaybeden ayakları için Yeşilyurt Atatürk Devlet Hastanesi’nden bu kez uzun bir mektup döşenmiş, bana olduğu gibi, Sağlık Bakanlığı’na, Tabipler Odası’na, İzmir Kent Sağlık Grubu’na, Bergama Belediye Başkanlığı’na, Ege ve Dokuzeylül Üniversiteleri Rektörlüklerine...
Dahası var:
Örneğin; Türk Kanser Vakfı ile A.B.D. Houston Methodist Global Sağlık Hizmetleri Şirketi’ne bile...
Bu arada nedenini anlayamadım ama İzmir Valiliği’ni atlamış...
Ya da bir başka nedeni var...
Sadece sabırla okunacak uzun mektubunda özetle şöyle diyor:
*- Anayasa’dan da başlayabiliriz...
‘Evrende dünyada Türkiye’de İzmir’de insan sağlığının anayasalardan başlayarak uygulamalara kadar hassasiyet ilgi çözümlerin yoğunlaştığı bilinmektedir.
En başta kanser oluşmaması, oluştuğunda taraması, sonucunda iyileştirme çabalarında da yoğunlaşmak bilinmektedir.
İzmir’in Bergama ilçesin Çamköy ovacık ve narlıca köylerinde siyanür yöntemiyle altın elde edilmesi peşinde koşulurken yöre halkının, bilimin ve hukukun ne kadar hareketlendiği hatırlanmalıdır.
Ekte önce uluslar arası şirketin sonra yerel bir şirketin ısrarlı hukuk dinlemeyen çabalarıyla siyanür yöntemiyle altın elde edilmesi gerçekleşmiştir.
Bu konuda İzmir İdare Mahkemesi, Danıştay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kanser üreticisi altın madenini iptal etmesine rağmen yargı kararının da arkasına dolanılarak ısrar sürdürülmüştür, sürdürülmektedir.
*- Beklenen oldu mu?
Yörede halk sağlığı yönünden kanser hastalığının patlaması söz konusuydu ve günümüzde artık patlamıştır.
Endişemiz ortaya çıkmayan görülmeyen ciddi- yoğun bir kanser varlığıdır.
Bu üç köyde yaşayanlara yıllardır sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı sunulmadığından kanser taraması zorunlu hale gelmiştir.
Bu yolda Sağlık Bakanlığı’nın kuruluş yasasının verdiği görev yüzünden, Türk Tabipler Birliği’nin Türkiye’nin bütün doktorlarını ve kanser uzmanlarını kapsıyor oluşu yüzünden, İzmir’deki hekim ve kanser uzmanlarını meseleye çekebileceği ve çekmesi gerektiği için İzmir Tabip Odasına, yörenin yerel seçilmiş yönetiminin yasal ve siyasi sorumluluğu yüzünden, İzmir Kent Sağlık Hastanesi’nin büyük bir iddiayla ‘ben kansere bir çözüm getireceğim ‘ gibi bir çıkış yaptığı için, İzmir’deki kanser vakalarına çözüm arıyorum diyen A.B.D. Houston Methodist Global Sağlık Hizmetleri Şirketi, Türk Kanser Vakfı’ nın vakıf ana sözleşmesindeki sorumluluğu yüzünden İzmir’deki Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerinin bilim yuvaları olmalarından bu meseleye bilimsel yaklaşabileceği için;
*- Devletin söyledikleri...
Beğenmediğimiz anayasamızın 56. maddesinde ‘Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.’ hükmünün varlığını hatırlatarak;
*- Sorumluluğumuz var...
Türkiye’de iç hukuk bitince AİHM’ nin Taşkın ve Diğerleri davası 461177/99, Öçkan ve Diğerleri 46771/99, Lemke 17381/02 davalarında Türkiye Cumhuriyeti ihlal ve tazminat kararına mahkûm edilerek sorumluluk tescil edilmiştir.
Şimdi artık yukarıda saydığımız kurumların tek tek veya birlikte hareket ederek bu üç köyde kanser taraması yapmasını’ istiyorum, diyor...
Yazı, yani istek bu kadarla kalmıyor...
Bir kitap olacak kadar uzun...
Örnekler ve isimler var...
Onları da zaman zaman sizlerle paylaşacak ve ‘Kanser mücadelesinden’ Senih Özay ve onun gibi düşünenlerin yalnız olmadıklarını göstereceğim...
Bu kısım sadece giriş ve bilgilendirme...
***
GÜNCEL
*- Türkiye'de bir ilk!
İlk defa Türkiye Cumhuriyeti devleti Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına Prof. Dr. Huriye Martı isminde bir hanımefendi atandı. Vekaleten atama kararını imzalandı. Prof. Dr. Huriye Martı Pazartesi günü (bugün)görevine başlayacak.
*- Ender bölgelerden biri
UNESCO Dünya Miras Geçici listesinde yer alan Birgi için ÇEKÜL Vakfı tarafından hazırlanan taslak yönetim planı sunumu YAPEX fuarı yapıldı. Belediye Başkanı A.Mahmut Badem; ‘Birgi, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle UNESCO’nun asıl listesine alınmasını hak eden dünyadaki ender bölgelerden birisi olduğuna inanıyoruz’ dedi.
*- İzmir Barosu’ndan, ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ açıklaması
20 Kasım ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ nedeniyle İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi tarafından düzenlenen basın açıklaması, 20.11.2017 Pazartesi günü, saat :09.45’de, Karşıyaka Adliye Binası önünde yapılacak.
* YAŞAR EYİCE
YORUMLAR