Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Konya'da vatandaşlarımıza sormuş,’ Nasıl bir Türkiye istiyorsunuz?’ diye...
Aynen İzmirli gibi yanıt vermişler:
‘Huzur içinde, adaletli, güvenli:’
Bu arada vatandaş yargı reformunun hayata geçmesini de bekliyormuş...
Bu soruyu yurt geneline yayalım, sanıyorum çoğunluk aynen Konyalılar gibi yanıt verecek...
Güzel ama anlayamadığım bir nokta var...
Önceki gün bir yandan çalışıyor, bir yandan da radyo dinliyordum...
Canlı yayında, yandaş yazar, bağlantıları dinliyor, kendine göre yorum yapıyordu...
Yani siyasi ise mesele yoktu...
Tekrarlayarak sanki vatandaşın görüşü gibi üstüne basa basa söylüyordu.
Ama ilgimi çeken, zamlardan, dış politikadan söz edenler oldu mu, geçiştiriyordu.
Garibi; 10 kişiden 9’u iç Anadolu ya da Güneydoğu Anadolu’dan bağlananlar, hem gidişattan ve yasalardan memnuniyetsizliklerini belirtirken, ‘Erdoğan’ın arkasındayız, sonuna kadar!’ diyerek sözlerini ve isteklerini tamamlıyorlardı.
Zaten oy oranlarına baktığınızda, Konya’da da, bazı küçük şehirlerde de farklı bir durum yok...
İzmir gibi büyük şehirlerde, örneğin; İstanbul, Ankara, Antalya, Eskişehir, hatta Bolu’da ise durum farklı idi...
*- Bu kadarı da olmaz...
Bir süredir faaliyetlerini hızlandıran bir vakıf var.
Kısa adı SETA olan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, bir çok kez toplantı ve açıklamalarına beni de davet etmişlerdi.
Birkaç kez niyetlendim ama nedense gidemedim...
Bilinçli değil...
Olmadı işte...
Ama bu SETA’cılar, son 10 yılda birden türeyen ve palazlanan benzerleri gibi aynı yoldalar...
Yani Hükümet ve özellikle Reis’den yanalar...
Reis konuştu mu, ya da bir yeni kararını açıkladı mı, bunlar bir saat bile geçmeden, destek bildirileri yayınlar.
Bu işte üzerlerine yoktur...
Şimdi SETA, ‘Uluslararası Medya Organlarının Türkiye Uzantıları Raporu’ açıklandı.
Kınayan kınayana...
Söylenen şu:
‘Bu bir fişleme, hedef gösterme belgesidir!’
Aslında bu yeni bir iş, çalışma değil ki!
Gerek yerelde, gerekse genelde çok gördük...
Gazeteciler şöyle diyor:
‘SETA bir andıç yayınlamıştır.
Bu andıç, bağımsız bir kuruluş olduğunu iddia eden vakfın siyasi işlevinin açık itirafıdır.
Fişleme belgesinin adı rapor olarak tanımlanmıştır.
Bu belge ifade ve basın özgürlüğüne karşı demokrasiye karşı bir tehdit belgesidir.
Bu belge ile amaçlanan, yabancı medya çalışanlarının, gazetecilerin birer birer raporlanarak, Twitter hesapları ortaya dökülerek iktidar karşıtı oldukları tanımlamasıyla yaratılmaya çalışılan olumsuz algıyla açıkça hedef gösterilmesidir.
Raporu hazırlayanlar, altında imzası olanlar adı geçen meslektaşlarımızın karşılaşacağı her türlü saldırıdan sorumlu olacaklardır.
Demokrasiye, basın ve ifade özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına inanan bizler bir utanç belgesi olan sözüm ona raporda adı geçen tüm meslektaşlarımızın ve rapora tepki gösteren tüm meslek örgütlerimizin yanındayız.’
Yıllardır meslek örgütlerinin bu tür bildiri yayınlamalarına karşıyım.
Çünkü, ‘Nasılsa bir şey olmuyor?’ düşüncesi, çekingenin, adalet korkusunun yerini alıyor ve saldırı, şiddet, bunun yerine geçiyor.
Hangi düşünceden olursa olsun kaç gazeteci son zamanlarda hastanelik oluncaya kadar dövüldü...
Saldırganlar yakalandı ne oldu?
Hepsi serbest...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırıyı bilmeyen, görmeyen var mı?
Bütün dünya görgü de, yetkililer nedense görmedi...
Şöyle geriden bu yana bakalım;
Kaç gazeteci hunharca öldürüldü, katilleri bulundu mu?
Nedenini söyleyeyim;
Herkes topu birbirine atıyor da onda!
Görevini yapmayan ve eksik yapana ceza yok da ondan!
Bilmiyorum, görmedim, haberim yok, demek moda da ondan...
En basitinden, ‘mesai saatleri dışında’ hiç kimse elini oynatmıyor da ondan...
Yıllardır söylerim;
Hafta sonları ve tatil günleri ne hasta olun, hatta ölmeyin...
Yoksa sinirlenir, söylenirseniz o kadar..
Bir başka neden de şu:
‘Vur!’ deyince ‘öldürmeyi’ yani kraldan çok kralcı olmayı da çok seviyoruz...
***-
GÜNCEL
*- Bu işler biraz zor!
Şimdilik diğerlerini gezmediğim için bilmiyorum...
Pazar günü Urla 2175 sokakta ‘Şehitler Parkı’nın önündeki üç direkteki sokak aydınlatmaları gün boyu hava kararıncaya kadar yandı.
Herhalde Arşimet’i özenmişler.
Akşam ise bir haftadır zifiri karanlık...
Ya parka ne demeli?
Çimenleri yok olmuş...
Güzelim ağaçlar budanmamış...
Yollar kapanmış...
Önceki yıllarda parkın girişlerindeki otlar da temizlenirdi.
İki yıldır nedense yetkililerin umurlarında değil...
Yani yeni başkanın işi zor, bunlarla olacak gibi değil...
*- YAŞAR EYİCE
YORUMLAR