Buca Metrosu’nun temeli CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tarafından atıldı.
Milletimize, memleketimize hayırlı uğurlu olsun.
Memlekete kim bir çivi çakarsa Allah ondan razı olsun.
Bir tane köprü yaparsın/yaptırırsın, üzerinden her gün 1000 kişi geçer, 999’u demese de en azından bir kişi “Bu köprüyü buraya yapandan da yaptırandan da Allah razı olsun...” der! Hayır duasında bulunur.
Açıkçası sizi bilmem ama bendeniz, iş yerime gidip gelirken tercih ettiğim İZBAN’a ne zaman binsem şöyle dua ediyorum: “Cenab-ı Allah, Aziz Bey’den razı olsun! Eğer şu İZBAN olmasaydı, İzmir trafiği sabah-akşam kilitlenir, her gün o çileyi çekmek zorunda olan insanların ömürleri de en iyi ihtimalle 10 yıl kısalırdı.”
Bu arada, birkaç gündür İzmir’in sosyal medya gündemine damga vuran, ortak bir paylaşım var: “İzmir tarihinin en büyük yatırımı = Buca Metrosu”
Marifet iltifata tabidir!
Ancak…
Tunç Soyer’in “İzmir tarihinin en büyük yatırımını yapan Büyükşehir Belediye Başkanı” olarak ilan edilmesi, kendisinden önce görev yapan başkanların “sanki hiçbir mega projeleri yokmuş” algısını yaratmadı değil.
Halbuki cumhuriyet tarihinin en büyük kent içi toplu ulaşım projesi olan (İzmir Banliyö Sistemi) İZBAN hattını İzmir’e kazandıran Aziz Kocaoğlu’nun ta kendisidir.
Evet, TCDD iş birliğiyle yapılmıştır. “Berlin duvarı misali” İzmir’in birçok ilçesini tam ortadan ikiye bölmüş müdür, evet bölmüştür!
Fakat her ne kadar olumsuz tarafları olsa da İZBAN önemli bir vizyonun ürünüdür.
Daha net ifade edeyim; Aziz Bey’in o gelecek öngörüsü olmasaydı, İzmir bugün “dünyanın en yaşanılmaz kenti” olurdu.
Gelelim asıl konumuza!
Öncelikle...
İzmir’in toplu ulaşımda neredeyse bütün yükünü sırtlayan, kent içi trafiğe nefes aldıran, insanları toplu ulaşıma özendiren, zaman tasarrufu sağlayan, en önemlisi de ekonomiye, insan sağlığına, enerji verimliliğine ve çevreye olumlu yönde katkı sağlayan İZBAN’ın İzmirliler için ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok herhalde.
Amma velakin...
Son zamanlarda İZBAN’ın işleyişinde bir süredir yolunda gitmeyen bir şeyler var gibi bir kanaat oluştu bende!
Öyle ki (sabah-akşam iş çıkış saatlerinde) İZBAN’ı kullanan insanların sinir krizi geçirdiğine şahit oluyorum bugünlerde.
Covid-19, virüs, pandemi, varyant ve ekonomik kriz ile birlikte adeta barut fıçısına dönüşen insanlar zaten burnundan soluyor.
Yetmiyor! Üzerine bir de sabah-akşam İZBAN’da adeta Çin işkencesine maruz kalınıyor.
Bir gün TV’de haberleri açtığınızda, “İZBAN’da seyahat eden vatandaşlar cinnet getirdi” diye bir habere şahit olursanız, hiç şaşırmayın çünkü bu konuda benim gerçekten ciddi endişelerim var.
İZBAN’da yolunda gitmeyen işlerden biri, vagonların daha ilk duraktan tıka basa dolması ve birkaç durak öteye gitmeden bütün vagonların balık istifine dönüşmesi.
Normal saatlerde hiçbir sorun yok ama hareketliliğin en yoğun olduğu saatlerde ciddi bir koordinasyon sorunu olduğunu düşünüyorum.
Bu konunun uzmanı değilim ama yolcu akışının en yoğun olduğu saatlerde, 9 vagon yerine 6 vagonlu trenleri sefere çıkarmanın ne kadar mantıksız olduğunu idrak etmek için de uzman olmaya gerek yok sanırım.
Evet, son dönemde İZBAN seferlerinde bir “kısa tren” furyasıdır gidiyor.
Halbuki adı üzerinde tren! Yani ardı ardına bağlanmış vagonlar dizisinden oluşan taşıt. Yani treni otobüsten ayıran özelliklerinden biri de çok sayıda insanı aynı anda taşıyabilmesi.
Tamam! Çiğli-Halkapınar arasında, yani yakın mesafede sefer yapan trenlerin kısa olması kabul edilebilir ama uzun mesafeli seferlere vagon tasarrufunda bulunmak, İzmir halkına eziyet etmekten gayri bir uygulama değildir.
Yeri gelmişken, Çiğli-Halkapınar gibi kısa mesafede yapılan ara seferleri kim düşünmüşse iyi düşünmüş! Cenab-ı Allah ondan da razı olsun. Yoğunluğun olduğu saatlerde düzenlenen o ara seferler, nispeten de olsa nefes aldırıyor İZBAN’daki yolcu akışına.
Velhasılıkelam, trenlerin uzunluğunu kısaltmak yerine, seferlerin uzunluğunu kısaltmak, yani bahsettiğimiz o ara seferlerin sayısını artırmak, daha mantıklı değil midir?
Geçenlerde bir blog sayfasında okudum. İzmirli olduğunu belirten bir vatandaş aynen şu iddialı satırları yazmış:
“Maalesef İZBAN'ın altyapısında hata var. Çok vagon olunca sistem hata veriyor ve kısa süreli yolda kalmalar yaşanıyor. Vagonların içindeki sigortalar atıyor. Bu nedenle de tek vagonla seferlere çıkılıyor. Üstelik elektrik devrelerinin olduğu bölümlerden gelen sesler de ilginç. O bölümlere yakın oturan veya ayakta seyahat eden yolcular korkuyor. İkinci konu ise; İZBAN Banliyö Treni'nin adı hızlı tren olmasına rağmen 1980'li yıllardaki posta trenini andırıyor. Ben kişisel olarak denedim, Çiğli'den otobüse binince İZBAN'dan daha önce Alsancak'ta oluyorum.”
YOK ARTIK DAHA NELER, dedim bu iddiaları okuyunca.
Kabul ediyoruz, ortada bir sorun var ama öyle sansasyonel komplo teorilerine itibar etmemizi de beklemesin hiç kimse!
İşte görüyor musunuz, basit bir meselenin ne gibi dedikodulara yol açtığına.
Eee.. İnsanların ağzı torba değil ki büzesiniz! Kaldı ki hiçbir editoryal süzgeçten geçmeyen internet sayfalarında atış serbest! Salla sallayabildiğin kadar.
Yolcu akışının en yoğun olduğu saatlerde, eksik vagonla sefer yaparsanız, işte böyle şehir efsanelerine de davetiye çıkarırsınız.
Ha! Gerçek olan şu ki; İzmir halkı İZBAN’da kucak kucağa seyahat etmek zorunda kalmaktan bir türlü kurtulamıyor.
Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca, sürekli olarak “Mesafe, mesafe, mesafe…” diye uyarıyor.
Sayın bakanımıza buradan soruyorum: Rahmetli Kemal Sunal’ın “Atla Gel Şaban” isimli sinema filmindeki dolmuş sahnesini andıran İZBAN’da nasıl olacak da mesafemizi koruyacağız?
İzmir’de İZBAN’ı kullanmaktan başka çaresi olmayan yüzlerce insan, her sabah ve her akşam baygınlık geçirecek duruma geliyor o vagonlarda.
Çocuklar ve yaşlılar, insan kalabalığı içinde adeta boğulma tehlikesi geçiriyor.
İnsanlar her gün isyan ediyor. Sinilerine hakim olmayan insanların ağızlarından çıkan kötü sözlerin bini bir para!
Öte yandan, kalabalığı fırsat bilip başkalarına sürtünmekten zevk alan fortçulara da bir çift sözüm var: Allah belanızı versin!
Son olarak…
İZBAN’daki en ciddi sorunlardan biri de bazı istasyonlardaki asansörlerin sürekli arızalanıyor olmasıdır. Sürekli bozulan asansörlerden dolayı; yaşlı insanlar, engelli vatandaşlar ve hamile kadınlar, maalesef ve maalesef büyük sıkıntı yaşıyor.
Gelişen dünyada akıllı şehirler inşa ediliyor ama biz neleri konuşuyoruz, gerçekten çok yazık!
Zehra Çamdeviren / MahalliGündem.com
YORUMLAR