HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Yerel seçimler ve beka meselesi 

04 Ocak 2019 - 21:01

Ne olduysa AK Parti'nin Türk siyasal yaşamındaki yerini sağlamlaştırmasından sonra oldu. 

Seçmen, özellikle başkanlık sistemine geçilmesiyle beraber iki tercih arasına sıkıştırıldı. 

Bir çeşitlilik rejimi olan demokrasinin gereksinimleri ittifak seçeneğiyle sınırlı kaldı. Ki bir türlü vazgeçemediğimiz yüzde 10 barajı da başka türlüsüne müsaade etmiyor zira. 

Diğer taraftan yerel yönetimlerle ilgili seçmen algısı da değişti. 

Seçmende "Oyum yazık olmasın, yabana gitmesin..." algısı oluştu/oluşturuldu?

Misal, eskiden yerel seçimlerde adayların kişisel özellikleri öncelik ve önem arz ederdi. Çünkü seçmen partiye değil, kişiye oy verirdi. Artık kişiye değil, partiye oy verilir oldu. 

Kimin hangi partiyi tercih ettiği değil, hangi partinin kimi tercih ettiği öncelik oldu. 

Türkiye'nin son çeyrek asrında, siyasi partilere 'Atatürk'ün Partisi' ya da 'ümmetin tek umudu' gibi yaklaşımlarla kutsi bir misyon yüklendi. 

İyi hoş da partiler varlığını kişilere/topluma borçlu değil midir?

Peki o halde biz niçin toplum olarak varlığımızı partilere borçluymuşuz gibi hisseder olduk?

Aslında tam da bu nedenle, halk kendi hür iradesiyle seçtiği belediye başkanlarının istifa ettirilmesine tepkisiz kalmadı mı? 

Evet, yerel seçimde sandık başına giden seçmen (ekseriyetle) oyunu kişiye değil, partiye veriyor.

Bu noktada, halkın kendi kendini yönetebilmesi için 'araçsal' olması gereken siyasi partilerin amaçsallaştırılması yönündeki eğilimler, başka alternatiflerin oluşmasına da müsaade etmiyor. 

Bilindiği üzere, 31 Mart'ta yapılacak yerel seçim için seçim takvimi işlemeye başladı.

AK Parti ve MHP'li dostlarıma Cumhur İttifakı'nın ilan ettiği adaylardan memnun olup olmadıklarını soruyorum. 

Genelde aldığım cevap şöyle: "Türkiye'nin beka sorunu olduğu bir dönemde isimlere takılacak değiliz. Biz meseleye toplumsal bakıyoruz." 

Nasıl yani?

İstanbul'u Ekrem İmamoğlu, Ankara'yı da Mansur Yavaş kazandığı takdirde ülke elden gitmiş mi olacak? 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sayın Recep Tayyip Erdoğan'a alternatif olacak ve/veya yerini doldurabilecek ikinci bir ismin olmadığını kabul edebilirim. 

Ama... Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü bir devletin bekasını Binali Yıldırım'ın ya da Mehmet Özhaseki'nin seçilip-seçilememesiyle açıklamak/ilişkilendirmek hiç de rasyonel değildir. 

Yaşadığım yerde (Foça'da) CHP'nin ve ismi öne çıkan bir aday adayının HDP'lilere olan yakınlığı üzerinden örtülü propaganda yapılıyor. 

HDP, benim tasvip etmediğim bir partidir. Fakat demokrasiye inanan biri olarak saygı duymak zorundayım. 

Ha! HDP'ye atfedilen suçlamaları tabii ki göz ardı edemeyiz! Fakat o suçlamalar bir siyasi parti için kapatma sebebi değil midir?

Ayrıca... 

Yasal olarak seçimlere katılma hakkı tanınan bir siyasi partinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan seçmenlerine ya da o seçmen grubuna yakınlık gösteren başka partilerin mensuplarına yönelik olumsuz sayılabilecek ithamlarda bulunmak anti demokratik bir yaklaşım sayılmaz mı?

CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu ilk defa doğru bir strateji izliyor.

CHP, ilk defa 'Vatan-Millet-Sakarya' edebiyatı yapmıyor. 

Yerel seçimi, yerelin sorunları ve dinamikleri üzerinden değerlendiren CHP, nihayet olması gerekeni yapıyor. 

Belediyelerde ilk defa 1994'te iktidara gelenRefah Partisi ve sonrasında AK Parti'nin yerelde seçim kazanma başarısını incelediğinizde, yereli, yerel bakış açısıyla değerlendirmenin ne derece olumlu sonuçlar getirdiğini görebilirsiniz. 

Misal, CHP'nin  yerel seçimleri "Biz, Atatürk'ün Partisiyiz..." söylemiyle sınırlandırması ve/veya şekillendirmesi, İzmir'deki seçmen kitlesini biraz daha kemikleştirebilir ama geçmiş dönemlerle sabittir ki bu yönde bir strateji 81 vilayetin tamamını kapsamaz!

Dolayısıyla, bugüne kadar belediyecilikteki başarısıyla öne çıkan AK Parti'nin genel seçimde öne çıkardığı 'beka sorunu' söyleminin, yerel seçim öncesinde de (tabandakiler tarafından) ısrarla devam ettirilmesi,  AK Parti'yi  daha önce CHP'nin yerelde düştüğü aynı hataya sürüklüyor. 

Tabii mezkûr konunun bu şekilde cereyan etmesinin ana nedenlerinden biri de "İstanbul'u ve Ankara'yı kazanan Türkiye'yi kazanır" söylemi... 

Doğrudur! 1994'te kazanılan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri önce Refah Partisi'ni sonra da AK Parti'yi merkezi iktidara taşıdı. 

Lakin, referandumda 'Hayır' bloğunun İstanbul ve Ankara'da sandıktan galip çıkmasının 24 Haziran genel seçimlerine yansıması negatif oldu. 

Çünkü CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, tam anlamıyla bir paradokstu!

Neyse ki, sayın Kılıçdaroğlu bu defa “aday içimizden çıksın” önerilerine haklı olarak itibar etmedi. 

Ankara'da ve İstanbul'da sağ tandaslı isimleri aday göstermekle en doğru tercihi yaptı.

Keşke İzmir'de de İlhan Kesici  gibi  (merkez sağ seçmenin de oy verebileceği) bir ismi aday gösterebilme gücüne sahip olabilseydi sayın Kılıçdaroğlu.

YORUMLAR

  • 0 Yorum