Yumurtalık kanseri riski genetik testle belirlenebiliyor
Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Rana Karayalçın, bu nedenle birinci derece yakınlarında 2 veya daha fazla meme, yumurtalık ve rahim içi kanseri olan kadınların daha fazla risk altında olduğuna dikkat çekiyor.
YUMURTALIK KANSERİ RİSKİ GENETİK TESTLE BELİRLENEBİLİYOR
Kadınlarda kansere bağlı ölümler arasında beşinci sırada yer alan yumurtalık (over) kanseri genellikle ileri evreye kadar belirti vermiyor. Türkiye’de de her 100 bin kadından 14’ünün karşı karşıya kaldığı bu kanserin yüzde 5-10 kadarı genetik nedenlerle oluşuyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Rana Karayalçın, bu nedenle birinci derece yakınlarında 2 veya daha fazla meme, yumurtalık ve rahim içi kanseri olan kadınların daha fazla risk altında olduğuna dikkat çekiyor.
Kadın üreme sisteminin önemli ait en önemli kanserlerden biri olan yumurtalık kanseri, hem geçerli bir tarama yönteminin bulunmaması, hem de erken evrede belirti vermemesi nedeniyle ne yazık ki çok geç fark ediliyor. Araştırmalar Türkiye’de her yıl yaklaşık 1800 kadının yumurtalık kanseri tanısı aldığını gösteriyor ve yumurtalık kaynaklı tüm kanserlerin yüzde 90’ını epitelyal tümörler oluşturuyor. Genellikle yumurtalıkları örten peritondan ya da fallop tüpünden köken alıyor. Bazı durumlarda da kanser karın içerisini örten peritondan köken alarak tüm karın içi organlara yayılabiliyor.
Ülkemizde de kadınlarda 5. sıklıkta görülen kanser olan yumurtalık kanseri için ailesinde yumurtalık kanseri olan kadınlar artmış risk altında kabul ediliyor. Ancak kişide herhangi bir risk faktörünün bulunması mutlaka hastalığa yakalanacağı anlamına gelmiyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Rana Karayalçın, birinci derece akrabalarında (kızı, annesi, kız kardeşi) yumurtalık kanseri olan kadınlarda yumurtalık kanseri görülme riskinin arttığına işaret ediyor. Hem birinci derece akrabasında hem de ikinci derece akrabalarından birinde (anneanne, teyze) yumurtalık kanseri bulunan kadınlar ise yumurtalık kanseri açısından çok daha fazla risk altında kabul ediliyor.
Yüksek riskli kadınlara genetik test öneriliyor
Bazı yumurtalık kanserlerinde kalıtsal genetik mutasyonlar rol oynuyor. Kalıtsal yumurtalık kanseri tüm yumurtalık kanserlerinin 1/5’ini oluşturuyor. En sık görülen 3 tip kalıtsal yumurtalık kanseri sendromu bulunuyor. Bunlar; tek başına yumurtalık kanseri, yumurtalık ve meme kanseri, yumurtalık ve kalın barsak kanseri sendromları olarak sıralanıyor. Yumurtalık kanserine neden olan mutasyonları tespit etmek için ailesinde yumurtalık kanseri bulunan ve yumurtalık kanseri açısından yüksek riskli kadınlara genetik test yapılması öneriliyor.
Yumurtalık kanseri riski yüksek olan kadınların bu riski düşürmek için birtakım cerrahi yollara başvurabileceğini söyleyen Doç. Dr. Rana Karayalçın, “Bu cerrahi girişim risk azaltıcı yumurtalık cerrahisidir. Bu işlemde yumurtalıklarla birlikte tüpler de alınıyor. Genetik mutasyon tespit edilen kadınlarda 40 yaşından önce yapılan risk azaltıcı yumurtalık cerrahisi ile yumurtalık kanseri görülme riski yüzde 60’lardan yüzde 3-5’lere düşürmek mümkün olabiliyor” diyor.
En sık karşılaşılan belirti karın şişliği
Yumurtalık kanseri ne yazık ki erken dönemde belirti ve bulgu vermiyor. En sık görülen belirtiler; Karın içerisinde ve pelviste şişlik, ağrı ya da baskı hissi, karın içerisinde ya da pelviste dışarıdan hissedilen ya da ele gelen kitle, gaz, şişkinlik ve kabızlık gibi barsak sistemi ile sorunlar olarak sıralanıyor. Bu belirtiler yumurtalık kanseri dışındaki hastalıklarda da gözlenebildiği için uyanık olmak gerekiyor.Ancak ısrarla devam eden, zamanla azalmayan ve artan belirti ve bulguların varlığında mutlaka doktora başvurmak önem taşıyor.
Yumurtalık kanserinin standart tedavileri
Cerrahi: Yumurtalık kanseri şüphesi olan hastaların büyük bölümüne öncelikle cerrahi yapılıyor. Bu sayede hastalıklı olan tüm organları, gözle görülen kanserli dokuların tamamını ve kanser hücrelerinin yayılabileceği lenf bezleri, karın zarı (omentum) ve periton gibi organların çıkarılması amaçlanıyor. Bazı istisnai durumlarda ve bazı yumurtalık kanseri tiplerinde özellikle hasta gençse ya da çocuk istemi varsa ve hastalık bir yumurtalıkta sınırlıysa rahim ve etkilenmemiş yumurtalık yerinde bırakılarak diğer standart işlemler yapılabiliyor.
Kemoterapi: Ağızdan ya da damardan alınan kemoterapi ilaçları kan dolaşımına geçerek kanserli dokulara ulaşarak etki ediyor. Yumurtalık kanserinde kemoterapi ilacının karın boşluğuna direkt olarak verilmesini esas alan intraperitoneal (IP) kemoterapi de uygulanabiliyor. Gerekirse, birden fazla kemotarapi ilacının aynı anda kullanıldığı kombinasyon kemoterapisi uygulanabiliyor. Seçilen kemoterapi ilacının türü ve kemoterapinin veriliş yolu yumurtalık kanserinin türüne ve hastalığın evresine göre değişiyor.
Akıllı İlaçlar: Bu ilaçlar kanserli dokuya özgü birtakım mekanizmaları hedef alarak kanser hücrelerinin normal sağlıklı hücrelerden daha fazla etkilenmesini ve yan etkilerin daha az görülmesini sağlıyor. Yumurtalık kanserinde farklı özellikteki akıllı ilaçlar tek başına ya da kombine olarak kullanılıyor.
Yumurtalık kanserinde immünoterapinin yeri
Son yıllarda birçok kanser türünün tedavisinde söz edilen immünoterapi olarak tanımlanan bağışıklık tedavisi, hastanın kendi bağışıklık sisteminin kanser hücreleri ile savaşmasını amaçlıyor. Vücutta yapılan birtakım maddeler ya da laboratuvarda sentezlenen maddeler kullanılarak hastanın bağışıklık sisteminin kansere karşı savaşması için yeniden programlanması esasına dayanıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Rana Karayalçın, yumurtalık kanserinde immünoterapinin yerini şöyle anlatıyor: “Geçmişte yapılan tek ajanın kullanıldığı immünoterapi çalışmalarında ne yazık ki çok fayda gösterilemedi. immünoterapi ilaçlarının akıllı moleküllerle ya da standart kemoterapi ilaçları ile kombine edildiği kombinasyon rejimleri ise umut vadetmektedir. Yumurtalık kanseri genellikle ileri evrede tanı aldığı ve tedavi sonrası nüks ihtimali yüksek olduğu için immünoterapi çalışmalarına daha çok ağırlık verilmektedir ve immünoterapi onkolojinin geleceği olarak görülmektedir. İmmünoterapi şu anda rutin klinik pratikte uygulanmamakla birlikte klinik çalışmalar kapsamında genellikle kemoterapiye dirençli ve nüks hastalık varlığında kullanılmaktadır. Çünkü kemoterapi dirençli nüks hastalıkta kür şansı maalesef sıfıra yakındır. Bu hasta grubunda bile immünoterapi umut vadetmektedir.”